Romalılar 1 – İnsan Soyu Tanrı’nın Önünde Suçludur
A. Pavlus’un Romalılara Mektubu’nun önemi ve etkisi.
1. Romalılar Mektubu’nun Augustinus üzerindeki etkisi.
a. 386 senesi yazında genç bir adam, bir arkadaşının arka avlusunda ağlıyordu. Günah ve Tanrı’ya karşı isyan dolu hayatının onu beyhude ve ölü hissettirdiğini biliyordu; ancak İsa Mesih için nihai, gerçek bir karar verecek gücü bulamıyordu. Otururken çocukların oyun oynadıklarını ve birbirlerine şu sözlerle seslendiklerini duydu: “Alın ve okuyun! Alın ve okuyun!”
b. Tanrı’nın çocukların sözleri aracılığıyla kendisine bir mesaj verdiğini düşünerek, yakınında duran bir parşömeni aldı ve okumaya başladı: Kendimizi çılgınca eğlenceye ve sarhoşluğa, ahlâksızlığa ve sefahate, çekişmeye ve kıskançlığa kaptırmayalım. Gün ışığında olduğu gibi, saygın bir yaşam sürelim. Rab İsa Mesih’i kuşanın. Benliğinizin tutkularına uymayı düşünmeyin (Romalılar 13:13b-14). Daha fazla okumadı; okumasına da gerek yoktu. Tanrı’nın sözünün gücü aracılığıyla Augustinus, o anda tüm yaşamını İsa Mesih’e adayacak imanı kazandı.
2. Romalılar Mektubu’nun Martin Luther üzerindeki etkisi.
a. 1513 yılının Ağustos ayında, bir keşiş ilâhiyat öğrencilerine Mezmurlar Kitabı üzerine ders veriyordu, ancak iç dünyası tamamen kargaşayla doluydu. Çalışmaları sırasında Mezmurlar 31:1’e rastladı: Adaletinle kurtar beni! Bu ayetler Luther’in kafasını karıştırmıştı; Tanrı’nın adaleti, günahları için hak ettiği ceza olarak onu cehenneme göndermekten başka ne yapabilirdi ki? Luther, Tanrı’nın insanı akladığı, Müjde’de açıklanır. Aklanma yalnız imanla olur. Yazılmış olduğu gibi, “İmanla aklanan yaşayacaktır.” diye yazan Romalılar 1:17’yi düşünmeye devam etti.
b. Manastır rahibi Luther sözlerine şöyle devam etti: “Gece gündüz sürekli düşündüm… ta ki, Tanrı’nın adaletinin doğruluk olduğu gerçeğini kavrayıncaya dek. İşte, Tanrı bizi bu lütuf ve saf merhamet aracılığıyla, imanla aklıyor. Böylece kendimi yeniden doğmuş ve açık kapılardan geçerek cennete girmiş gibi hissettim… Pavlus’un bu yazıları, benim için cennete açılan bir kapı oldu.” Martin Luther yeniden doğdu ve Reform hareketi onun yüreğinde başladı.
3. Romalılar Mektubu’nun John Wesley üzerindeki etkisi.
a. 1738 yılının Mayıs ayında başarısız bir papaz ve müjdeci, isteksizce Martin Luther’in Romalılar Üzerine Yorumu eserinin sesli okuduğu küçük bir Kutsal Kitap çalışmasına gitti.
b. Başarısız müjdeci Wesley daha sonra şunları söyledi: “O, Tanrı’nın yalnızca Mesih’e imanla aklandığı gerçeğine sahip yüreklerde gerçekleştirdiği değişimi tarif ederken, yüreğimin garip bir şekilde ısındığını hissettim. Kurtuluşum için Mesih’e, yalnızca Mesih’e güvendiğimi hissettim ve O’nun günahlarımı, evet benim günahlarımı bile bağışladığına dair bana güvence verildi.” John Wesley o gece Londra’da kurtuluşa erişti.
4. Aşağıdaki kişilerin Romalılar Mektubu ile ilgili tanıklıklarını dikkatle düşünün:
a. Martin Luther Romalılar Mektubundan övgüyle bahsetmiştir: “Romalılar Mektubu Yeni Antlaşma’nın başlıca temelidir ve mükemmel müjdedir… müjdenin mutlak özüdür.”
b. Luther’in halefi Philip Melanchthon, Romalılar Mektubunu “Hıristiyan öğretisinin detaylı özeti” olarak adlandırmıştır.
c. John Calvin, Romalılar Mektubu hakkında “Bu Mektubu anlayan biri, tüm Kutsal Yazılar’ı anlamak için bir kapı açmış olur” demiştir.
d. İngiliz şair ve edebiyat eleştirmeni Samuel Coleridge, Pavlus’un Romalılar’a mektubu için “Mevcut olan en derin çalışma” demiştir.
e. 19. yüzyılda yaşamış İsviçreli teolog Frederick Godet, Romalılar Kitabını “Hıristiyan inancının katedrali” olarak adlandırmıştır.
f. G. Campbell Morgan, Romalılar Mektubu için “gözlerinizin üzerinde gezindiği en karamsar edebiyat sayfası” ve aynı zamanda “kulaklarınızın dinlediği en iyimser şiir” demiştir.
g. Richard Lenski Romalılar Kitabı’nın “Pavlus’un elçilik kariyerinin en doruk noktasında yazılmış bir eser olmasına rağmen tartışmasız Yeni Antlaşma mektupları arasında en dinamik olanı” diye yazmıştır.
5. Ayrıca Elçi Petrus’un da Pavlus’un mektupları hakkındaki sözlerini hatırlamalıyız: Sevgili kardeşimiz Pavlus’un da kendisine verilen bilgelikle size yazdığı gibi… Mektuplarında güç anlaşılan bazı yerler var… (2. Petrus 3:15-16).
a. Romalılar Kitabı içeriğinde yaşam değiştiren gerçekler barındırır ancak elçi Pavlus aracılığıyla Kutsal Ruh’un söylediklerini anlamak için çaba ve kararlılıkla yaklaşılması gerekir.
B. Giriş.
1. (1) Pavlus, Romalı Hıristiyanlara kendisini tanıtır.
İsa Mesih’in kulu, Tanrı’nın Müjdesi’ni yaymak üzere seçilip elçi olmaya çağrılan ben Pavlus’tan selam!
a. Pavlus: Elçi Pavlus’un (Tarsuslu Saul olarak da bilinir) yaşamı ve hizmeti, Elçilerin İşleri kitabının 8’den 28’e kadar olan bölümlerinde, ayrıca Galatyalılar 1 ve 2 ile 2. Korintliler 11 ve 12’de ayrıntılı olarak kaydedilmiştir.
i. Pavlus’un Romalılar mektubunu, Elçilerin İşleri 20:2-3’te anlatıldığı gibi, üçüncü müjdeleme yolculuğunda kışlamak için bulunduğu Korint şehrinde yazdığı konusunda neredeyse evrensel bir görüş birliği vardır. Bu görüş Romalılar 16:1 ve 16:23 ile 1. Korintliler 1:14 ayetlerine dayanır. Çeşitli yorumcular, yazım tarihini MS 53 ile 58 arasında bir yere tarihlendirirler.
ii. Pavlus, Romalılar Mektubu’nu yazdığında, yaklaşık 20 yıldır Hıristiyan bir müjdeci olarak görev yapıyordu. Yeruşalim’e giderken Korint’te üç ay kalmış ve bu süre içerisinde herhangi bir ciddi görevi olmamıştı. Belki de Yeruşalim gezisinden sonra ziyaret etmeyi plânladığı Roma’daki Hıristiyanlara önceden yazmak için iyi bir zaman olduğunu düşündü.
iii. Pavlus Roma’ya gitmeye çabalarken, Kutsal Ruh onu Yeruşalim’de bekleyen tehlike konusunda uyardı (Elçilerin İşleri 21:10-14). Peki ya Roma’ya ulaşamadığı taktirde ne olacaktı? O hâlde, kendisi bizzat ziyaret edemese bile, Roma’daki Hıristiyanların Pavlus’un müjdeyi vaaz etmesini sağlayacak kadar kapsamlı bir mektup yazması gerekirdi.
iv. Tüm bu gerekçelerden dolayı Romalılar Mektubu, Pavlus’un kiliseye yazdığı diğer mektuplardan farklıdır. Diğer Yeni Antlaşma mektupları daha çok kiliseye, kilisenin çektiği zorluklara ve sorunlara odaklanır. Romalılara Mektup ise daha çok Tanrı’ya ve O’nun büyük kurtuluş plânına odaklanır.
v. Romalılara Mektup’un Roma’daki Hıristiyanlar tarafından önemsendiğini biliyoruz; Romalı Clement’in MS. 96’da yazdığı mektup, Pavlus’un mektubuna son derece aşina olduğunu göstermektedir. Hatta Mektubu ezberlemiş olması muhtemeldir; dahası mektubun okunması Roma kilisesinin neredeyse her toplantısının bir parçası hâline gelmiş bile olabilir. Ayrıca, birçok uzman (Bruce ve Barclay da bunlar arasındadır), Romalılar 16’daki kişisel referanslar olmadan düzenlenmiş bir Romalılar mektubunun, elçisel doktrininin bir özeti olarak erken dönem kiliseler arasında yaygın bir şekilde dağıtıldığına inanıyor.
b. Kul… elçi: Pavlus’un kendi kimliğini nasıl tarif ettiğimin önemi vardır. Öncelikleİsa Mesih’in kuludur, ve ikinci olarak da elçi olmaya çağrılmıştır.
i. Eski Yunanca’da bir köleyi tanımlamak için kullanılan birkaç sözcük vardı, ancak kul (doulos) sözcüğünün gerisinde yatan fikir “kölenin normal konumunda bulunan alçaklık konumu ile ilgili değil, kölenin tam ve mutlak bağlılığıdır.” (Morris)
ii. “İsa Mesih’in kulu, dünyanın hükümdarından daha yüksek bir unvandır.” (Poole)
c. Tanrı’nın Müjdesi’ni yaymak üzere seçilip: elçi olma fikri, özel bir temsilci ya da haberci olduğunuz anlamına gelir. Pavlus’un ilettiği mesaj Tanrı’nınmüjdesidir (sevindirici haber). Buradaki Tanrı’nın müjdesi ifadesi ile verilmek istenen anlam müjdenin sahibinin Göklerdeki Tanrı olduğudur. Bu Pavlus’un uydurduğu bir müjde değildir; Pavlus, Tanrı’nın müjdesinin sadece bir habercisidir.
i. Müjde’yi yaymak üzere seçildi: “Pavlus burada bir Ferisi olduğu önceki hâline atıfta bulunuyor olabilir, Ferisi sözcüğü anlamı bakımından ayrılıkçı olmak ya da seçilmiş biri olmak anlamına gelir. Önceden kendi mezhebinde hizmet etmek üzere seçilmişti; şimdi ise Tanrı’nın Müjdesi’ni yaymak üzere seçilmiştir.” (Clarke)
ii. “Bazıları Pavlus’un Ferisi sözcüğünü ima ettiğini düşünür, Ferisi sözcüğü ayrılmış olmaktan gelir: Pavlus, Ferisiyken Tanrı’nın yasasına uymak üzere ayrılıp seçilmişti; oysa artık bir Hıristiyan olarak Tanrı’nın Müjdesi’ne uymak üzere ayrılıp seçilmiştir.” (Poole)
d. Tanrı’nın Müjdesi: Diğer Yeni Antlaşma mektupları daha çok kiliseye, kilisenin zorluklarına ve sorunlarına odaklanırken, Romalılar daha çok Tanrı’ya odaklanır.
i. “Tanrı bu mektubun en önemli sözcüğüdür. Romalılar Tanrı hakkındaki bir kitaptır. Hiçbir konu, Tanrı konusu kadar sık işlenmemektedir. Pavlus bu mektupta değindiği her şeyi Tanrı’yla ilişkilendirir. Elçinin doğruluk, aklanma ve benzer konular hakkında söylediklerini anlamaya çalışırken, Tanrı’yı odağından ayırmayan muazzam yoğunlaşmasını göz ardı etmemeliyiz.” (Morris)
ii. Tanrı kelimesi Romalılar’da 153 defa geçmektedir ki bu ortalama olarak her 46 kelimede bir defa tekrar edilmesi anlamına gelmektedir. Bu, Yeni Antlaşma’nın diğer kitaplarından daha fazla bir orandır. Bu durumu karşılaştırmak için Romalılar’da kullanılan diğer sözcüklerin sıklığına dikkat edin: yasa (72), Mesih (65), günah (48), Rab (43) ve iman (40). Romalılar birçok farklı konuyu ele alır ama her şeyden daha çok Tanrı hakkındaki bir kitaptır.
iii. Romalılar’ın sunduğu sözcük dağarcığı göz önünde bulundurulduğunda anlamamız gereken pek çok önemli sözcük vardır. Bruce, Tyndale’in Romalılar Mektubuna yazdığı önsözden şu alıntıyı yapar: “Öncelikle Elçi Pavlus’un konuşma tarzını son derece özenle işaret etmeli ve hepsinden öte Pavlus’un bu sözcüklerle – Yasa, Günah, Lütuf, İman, Doğruluk, Benlik, Ruh ve benzeri sözcüklerle ne anlatmak istediğini iyi öğrenmeliyiz. Aksi takdirde Romalılar’ı ne sıklıkta okursanız okuyun, emekleriniz boşa gidecektir.”
2. (2-6) Pavlus müjdesini Romalılara tanıtır.
Tanrı, Oğlu Rabbimiz İsa Mesih’le ilgili bu Müjde’yi peygamberleri aracılığıyla Kutsal Yazılar’da önceden vaat etti. Rabbimiz İsa Mesih beden açısından Davut’un soyundandır; ve kutsallık ruhu açısından ise ölümden dirilmekle Tanrı’nın Oğlu olduğu kudretle ilan edildi. Her ulustan insanın iman edip söz dinlemesini sağlamak için Mesih aracılığıyla ve O’nun adı uğruna Tanrı lütfuna ve elçilik görevine sahip olduk. İsa Mesih’in çağrılmışları olan sizler de bu uluslardansınız.
a. Peygamberleri aracılığıyla…önceden vaat etti: Bu müjde yeni veya insanoğlunun zekice bir buluşu değildir. Pavlus’un yaşadığı dünyada insanlar “yeni” öğretilerden ve doktrinlerden hoşlanıyordu, bu açıdan bizim yaşadığımız dünyaya çok benziyordu. Ancak aksine Pavlus yeni bir şey ortaya koymadı, Tanrı’nın plânında çok eskiden beri var olan bir şeyi anlattı.
b. Oğlu Rabbimiz İsa Mesih’le ilgili: Pavlus’un müjdesinin merkezi, diğer her şeyin etrafında döndüğü “güneş” işte budur. Hıristiyanlığın merkezi bir öğreti ya da ahlâki bir sistem değil, bir Kişidir; o Kişi ise İsa Mesih’tir.
i. Bahsedilen İsa hem insan özüne (beden açısından Davut’un soyundandır), hem de ebedi bir varoluşa sahiptir (Tanrı’nın Oğlu olduğu…ilan edildi). İsa’nın insanlığının kanıtı bir insan olarak doğmasıdır; tanrısallığının kanıtı ise ölümden dirilmesidir.
ii. İsa’nın dirilişi O’nun ilâhi gücünü gösterir çünkü O kendi gücüyle dirilmiştir: Bu tapınağı yıkın, üç günde onu yeniden kuracağım (Yuhanna 2:19).
iii. “İsa’nın dirilişten önce zayıflık içinde Tanrı’nın Oğlu iken, dirilişten sonra güç içinde Tanrı’nın Oğlu olduğu gibi bir anlam söz konusudur.” (Morris)
iv. İlan edildi: Eski Yunanca bu sözcük (horizo) “bağlamak, tanımlamak, belirlemek veya sınırlamak fikrinden gelir ve bu nedenle İngilizce’deki horizon (ufuk) sözcüğü, yeryüzünün gökyüzüne en uzak görünen kısmını belirleyen çizgidir. Bu ayetteki sözcük ise konuyu şüphe götürmez bir hâle getirecek kadar açık ve eksiksiz bir şekilde ortaya koyma anlamını ifade eder.” (Clarke)
c. Rabbimiz İsa Mesih: Elçinin İsa’yı Rab diye çağırması anlamlıdır. Özellikle birinci yüzyılın Yahudi bağlamında, Rab kelimesi tanrısallık anlamını taşırdı. Birinci yüzyılın Yunan okuyucuları Eski Antlaşma’yı okuduklarında, Rab kelimesi Tanrı’nın adı olan Yahve’yi (Eski Antlaşma’da Rab) temsil ediyordu.
i. “Bu terim, bizim ‘Beyefendi’ gibi sadece nazik bir hitap biçimi olabilir. Ancak aynı zamanda tapınılan tanrı için de kullanılabilir. Önemli arka plân ise, Tanrı’nın adı Yahweh’i ifade etmek için Eski Ahit’in Yunanca çevirisinde kullanılmasındadır… Bu çeviriyi kutsal kitapları olarak kullanan Hıristiyanlar, terimi tanrısallıkla eşdeğer olarak bilirlerdi.” (Morris)
d. Her ulustan insanın iman edip söz dinlemesini sağlamak için Mesih aracılığıyla…Tanrı lütfuna ve elçilik görevine sahip olduk: Pavlus’un duyurduğu müjde insanların yaşamları etkiler. Bu müjde ilginç bir teori ya da felsefe değil, yaşam değiştiren iyi bir haberdir.
i. Müjde Pavlus’a ve kiliseye lütuf ve elçilik verdi ve bu iki armağanın verilmesinin bir nedeni de imana itaati sağlamaktı. “Tanrı’nın lütfu, inayeti ve özel yardımı olmadan, Pavlus bir elçi olamazdı.” (Clarke)
ii. Müjde tüm dünya için yeterince büyük ve yücedir; her ulus üzerinde etki bırakması için duyurulmalıdır.
iii. Müjde Romalı Hıristiyanlara ulaşmış ve onların İsa Mesih’in çağrılmışları olduklarını göstermiştir.
3. (7-15) Pavlus’un Roma’ya gelme arzusu.
Tanrı’nın Roma’da bulunan, kutsal olmaya çağrılan bütün sevdiklerine,
Babamız Tanrı’dan ve Rab İsa Mesih’ten size lütuf ve esenlik olsun.
İlkin hepiniz için İsa Mesih aracılığıyla Tanrım’a şükrediyorum. Çünkü imanınız bütün dünyada duyuruluyor. Oğlu’nun Müjdesi’ni yaymakta bütün varlığımla kulluk ettiğim Tanrı, sizi durmadan, her zaman dualarımda andığıma tanıktır. Tanrı’nın isteğiyle sonunda bir yol bulup yanınıza gelmek için dua ediyorum. Çünkü ruhça pekişmeniz için size ruhsal bir armağan ulaştırmak üzere sizi görmeyi çok istiyorum. Yani, ben aranızdayken karşılıklı olarak birbirimizin imanıyla cesaret buluruz demek istiyorum.
Kardeşler, öteki uluslar arasında olduğu gibi, çalışmalarımın sizin aranızda da ürün vermesi için yanınıza gelmeyi birçok kez amaçladığımı, ama şimdiye dek hep engellendiğimi bilmenizi istiyorum. Grekler’e ve Grek olmayanlara, bilgelere ve bilgisizlere karşı sorumluluğum var. Bu nedenle Roma’da bulunan sizlere de Müjde’yi elimden geldiğince bildirmek için sabırsızlanıyorum.
a. Roma’da bulunan herkese: Pavlus Roma’ya hiç gitmemişti, ayrıca Roma kilisesini kuran da o değildi. Bu durum Romalılar Kitabı’nı diğer mektuplardan farklı kılar çünkü Pavlus’un mektuplarının çoğu kendi kurduğu kiliselere yönelik yazılmıştı. Öyle görünüyor ki, Roma’daki kilise, Hıristiyanların, Roma İmparatorluğunun bu büyük şehrine gelip yerleşmesiyle kendiliğinden oluşmuştu. Ayrıca Elçi Petrus’un Roma’daki kiliseyi kurduğuna dair de ne Kutsal Kitap’ta ne de tarihsel hiçbir delil yoktur.
i. Elçilerin İşleri 2:10, Pentikost Günü o gün orada bulunan Yahudiler arasında Roma’dan gelenlerin de olduğunu anlatır; bu kişiler memleketlerine geri döndüklerinde Roma’da bir Hıristiyan topluluğu oluşmuş oldu. Bunlar dışında, Roma’daki kilisenin kökenleri biraz belirsizdir ancak Hıristiyanlar İmparatorluğun her yerinden sürekli olarak Roma’ya göç etmişlerdir. Bir elçi tarafından doğrudan kurulmadan, kendiliğinden orada bir kilisenin başlamış olması bizi şaşırtmamalıdır.
ii. Öyle olsa bile, ortak tanıdıkları ya da seyahatleri aracılığıyla Pavlus Roma’daki Hıristiyanların çoğunu ismen tanıyordu çünkü Romalılar 16.bölümde onlardan söz etmektedir. Pavlus Romalı Hıristiyanların çoğunu sadece ortak tanıdıklar aracılığıyla bilse bile, onlar hakkında ve her gerçek Hıristiyan hakkında iki şey biliyordu. Onların Tanrı’nın sevgili kulları ve kutsalları olduklarını biliyordu.
iii. Kutsal olmaya çağrılan: “Belki buradaki ‘olmaya’ sözcüğünün tercümanlar tarafından eklendiğini fark etmiş olabilirsiniz, yine de bu sözcük ek bir anlam katan bir işleve sahip değildir. Roma’daki bu imanlılar ‘çağrılmış kutsallardı’. Kutsallar oldukları için çağrılmadılar ama bu çağrı sayesinde kutsallar olarak anılmaya başladılar.” (Spurgeon)
b. Tanrı’dan…size lütuf ve esenlik olsun: Pavlus, Grekçe lütuf selamı ile Yahudi esenlik selamını birleştirerek bilindik selamıyla okuyucularına resmi bir şekilde hitap eder. Bu lütuf ve esenlik bir insanın nazik bir dilekte bulunduğu sıradan bir selam değildir; Babamız Tanrı’dan ve Rab İsa Mesih’ten gelen armağanlardır.
c. İsa Mesih aracılığıyla Tanrım’a şükrediyorum. Çünkü imanınız bütün dünyada duyuruluyor: Pavlus Roma’daki kilisenin sahip olduğu iyi şöhretten ötürü şükran doluydu. Konumu nedeniyle, bu kilisenin İsa’yı tüm İmparatorluk boyunca yüceltmek için özel bir görünürlüğü ve fırsatı vardı.
i. Bu kentteki Hıristiyanlar güçlü olmak zorundaydı. “Roma’daki Hıristiyanlar sevilmezlerdi – ‘insan ırkının düşmanları’ olarak tanınıyor ve ensest ve yamyamlık gibi kötülüklerle suçlanıyorlardı. Bu yüzden çok sayıda Hıristiyan imparatorluğun kötü amaçlarının kurbanı oldular ve Pavlus’un şehit ediliş ortamını oluşturan da bilindiği üzere Nero dönemindeki Hıristiyanlara yapılan bu zulümdür.” (Bruce)
ii. “Roma Katolik eğilimi gösteren kimseler Roma’nın ana kilise olduğu iddiasını kanıtlamak için bu noktayı öne çıkarırlar ancak Selanik kilisesi de en az Roma Kilisesi kadar övgüye layık görülüyordu: bkz. 1. Selanikliler 1:8.” (Poole)
d. Sizi durmadan, her zaman dualarımda andığıma tanıktır: Pavlus, Roma’daki Hıristiyanların, kendileri için dua ettiğini ve onları ziyaret etmek için bir fırsat dilediğini bilmelerini istiyordu (Tanrı’nın isteğiyle sonunda bir yol bulup yanınıza gelmek için dua ediyorum).
i. “Pavlus’un dualarında onları sürekli anması sonucunda bu kadar iyi durumda olmaları şaşırtıcı değildir. İçinizden bazıları da dualarında kiliseleri daha çok anımsasaydı bu kiliseler daha büyük gelişmeler gösterebilirlerdi.” (Spurgeon)
ii. Tanrı…tanıktır ifadesi, belki de Pavlus’un birisi için dua edeceğinizi söylemenin ve sonra bunu yapmamanın ne kadar kolay olduğunu kabûl etmesidir. Onlara gerçekten dua ettiğini bilmelerini istiyordu.
e. Size ruhsal bir armağan ulaştırmak üzere… birbirimizin imanıyla cesaret buluruz: Pavlus’un Roma’daki kiliseyi ziyaret etme arzusu sadece onlara vermek için değil, aynı zamanda almak içindi, çünkü Pavlus, karşılıklı imanlarında onlardan alabileceği bir şey olduğunu fark etti.
f. Yanınıza gelmeyi birçok kez amaçladığımı, ama şimdiye dek hep engellendiğimi bilmenizi istiyorum: Pavlus uzun zamandır Roma’yı ziyaret etmek istiyordu ve onu engelleyen şey sadece dış koşullardı. Belki Pavlus’un karşıtları onun Roma’ya gitmekten endişe duyduğunu ve Müjde’yi “en üst kulvarda”, İmparatorluğun önde gelen kentinde duyurmaktan korktuğunu ima ediyorlardı.
g. Grekler’e ve Grek olmayanlara, bilgelere ve bilgisizlere karşı sorumluluğum var: Pavlus Roma’ya karşı bir sorumluluğu olduğunun farkındaydı. Roma İmparatorluğu dünyaya barış ve düzen getirmişti; ortak bir kültür ve mükemmel bir ulaşım sistemi kazandırmıştı. Pavlus, Müjde’yi yaymak için tüm bunları kullandı; bu sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirebilmek için Roma’ya İsa Mesih’in müjdesini vermek istiyordu.
i. Pavlus yorulmak bilmeyen bir müjdeciydi, dünyanın her yerinde çalışıyordu çünkü ödemesi gereken bir borcu olduğuna ve bunu tüm dünyaya borçlu olduğuna inanıyordu.
h. Sabırsızlanıyorum: Spurgeon, Pavlus’un “sabırsızlanıyorum” sözlerini bir slogan gibi kullanıp kullanmadığını merak etmişti. Kurtuluşa eriştiğinde Pavlus’un ağzından çıkan neredeyse ilk sözcük, “Rab, ne yapmamı istiyorsun?” olmuştu (Elçilerin İşleri 9:6).
· Pavlus müjdeyi duyurmak ve hizmet etmek için sabırsızlanıyordu (Romalılar 1:15).
· Pavlus acı çekmeye hazırdı (Elçilerin İşleri 21:13).
· Pavlus hoş olmayan işler yapmaya hazırdı (2. Korintliler 10:6).
· Pavlus ölmeye hazırdı (2 Timoteos 4:6).
i. “Moravyalı bir adam, Zinzendorf tarafından Grönland’a vaaz vermeye gönderilmek üzereydi. Bu yeri daha önce hiç duymamıştı ama önderi onu çağırdı ve ‘Kardeşim, Grönland’a gider misin?’ dedi. O da ‘Evet efendim’ diye yanıtladı. ‘Ne zaman gideceksin?’ diye sordu. ‘Botlarım ayakkabıcıdan gelir gelmez’ diye yanıtladı ve botları kendisine ulaşır ulaşmaz gitti. Bir çift çizmeden başka bir şey istemiyordu, öylece gitmeye hazırdı. Oysa Pavlus böyle değildi, çizmelerinin ayakkabıcıdan gelmesini bile beklemeden, ‘sabırsızlanıyorum’ diyen biriydi. Ah, Tanrı’nın gitmesini istediği yere gidebilecek, üstelik derhâl gidebilecek kadar dünyasal hiçbir şeyle bağlantısı olmayan bir kişi bulmak ne harika bir şey.” (Spurgeon)
i. Roma’da bulunan sizlere de Müjde’yi elimden geldiğince bildirmek için sabırsızlanıyorum: Bu, Pavlus’tan gelen cesur bir bildiriydi.
i. “Cesur yiğitlerini getir, ey dünya, önde gelen adamlarını anlat dur! Tarihin neresinde Pavlus gibi birini bulabilirsin? İskender, Sezar, Napolyon, hepsi de isteklerini insanlara dayatmak için ordularının koruması altında ilerlediler. Oysa Pavlus, Şeytan’ın egemenliği altında siper edilmiş bu dünyanın büyüklük merkezine yalnızca Mesih’le birlikte çarmıh sözü aracılığıyla yürümeye kararlıydı, kendisi bu söz için Yahudiler bunu yüzkarası, öteki uluslar da saçmalık sayarlar demişti.” (Newell)
ii. Tanrı’nın ironisinin enteresan yanı, Pavlus en nihayetinde Roma’ya vardığında, başından bir gemi kazası geçmiş bir tutsak olarak oraya ulaşmıştı.
iii. “Pavlus’un, masraflarının devlet tarafından karşılanarak oraya gönderileceğini tahmin ettiğini sanmıyorum ama öyle oldu. Roma İmparatorluğu onun için bir gemi ve uygun bir refakatçi bulmak zorunda kaldı; ve kente elleri bağlı bir elçi olarak girdi. Bir şeye gönül verdiğimizde ve bunun için dua ettiğimizde Tanrı bize bu bereketi verebilir ama bunun gerçekleşmesi hiç beklemediğimiz bir şekilde de olabilir. Roma’ya gideceksin Pavlus; ama zincirler içinde gireceksin.” (Spurgeon)
4. (16-17) Pavlus mektubunun konusunu açıklar: İsa Mesih’in müjdesiyle açıklanan Tanrı’nın doğruluğu.
Çünkü Müjde’den utanmıyorum. Müjde iman eden herkesin –önce Yahudiler’in, sonra Yahudi olmayanların– kurtuluşu için Tanrı gücüdür. Tanrı’nın insanı akladığı, Müjde’de açıklanır. “Aklanma yalnız imanla olur.”
a. Müjde’den utanmıyorum: Bu söz Pavlus’un yüreğini ortaya koyar. Roma gibi sofistike bir şehirde, bazıları çarmıha gerilmiş Yahudi bir Kurtarıcı’yı merkez alan ve en alt sınıf insanlar tarafından benimsenen bir müjdeden utanabilir ancak Pavlus utanmıyor.
i. Pavlus, giriş bölümünden sonra Romalılara mektubunun “ana fikrini” açıklar. Leon Morris, Romalılar 1:16-17 için şöyle der: “Bu iki ayet uzunluklarının dışında devasa bir öneme sahiptir.”
b. Müjde iman eden herkesin kurtuluşu için Tanrı gücüdür: Pavlus’un çarmıha gerilmiş bir Kurtarıcı’yı merkez alan bir müjdeden utanmamasının nedeni budur. Pavlus, Müjde’nin – İsa Mesih’in iyi haberinin – içsel bir güce sahip olduğunu bilir. Biz Müjde’ye güç veremeyiz, sadece müjdeyi etkili bir şekilde sunduğumuzda Müjde’nin gücüne engel oluşturmamış oluruz.
i. Müjde özünde bir haberdir ama bilgiden daha fazlasıdır; doğasında bir güç vardır. “Müjde insanlara kendilerini geliştirmelerini tavsiye eden bir öğüt değildir. Müjde bir güçtür. Müjde insanları ayağa kaldırır. Pavlus müjdenin güç getirdiğini değil, güç olduğunu, hem de Tanrı’nın gücü olduğunu söyler.” (Morris)
ii. Özellikle de Roma şehri güç hakkında her şeyi bildiğini düşünen bir yerdi: “Roma’nın en çok övündüğü şey güçtü. Yunanistan’ın felsefesi olabilir ama Roma’nın gücü vardı” (Wiersbe). Romalılar tüm güçlerine rağmen, tıpkı diğer tüm insanlar gibi kendilerini Tanrı’nın önünde doğru kılacak güçten yoksundular. Antik çağ filozofu Seneca, Roma’yı “kötülük çukuru”, antik çağ yazarı Juvenal ise “imparatorluğun tortularının içine aktığı pis bir lağım” olarak adlandırmıştı.
iii. Kurtuluşu için: Pavlus’un zamanındaki Roma dünyasında insanlar kurtuluş arıyorlardı. Filozoflar insanın hasta olduğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu biliyordu. Epiktetos kendi konferans salonuna “hasta ruhlar hastanesi” adını vermişti. Epiktetos öğretisini “kurtuluş ilacı” olarak adlandırmıştı. Seneca, insanların “zayıflıklarının ve gerekli şeylerdeki yetersizliklerinin” çok farkında oldukları için tüm insanların “kurtuluşa doğru” baktıklarını söyledi. Epiktetos, insanların “Sezar’ın değil, Tanrı’nın ilan ettiği” bir huzuru aradıklarını söylemişti, (aktaran Barclay).
iv. Müjde’nin kurtuluş gücü iman eden herkese gelir. Tanrı iman edenden kurtuluşu esirgemeyecektir; ancak tek şart iman etmektir.
c. Önce Yahudiler’in, sonra Yahudi olmayanların: Bu sıralama, hem İsa’nın hizmetinin (Matta 15:24) hem de öğrencilerin ilk dönemdeki hizmetinin (Matta 10:5-6) gösterdiği Müjde’yi yayma modelidir.
i. Bu, müjdenin önce etnik ve kültürel olarak Yahudilere, sonra da kültürel olarak Greklere gitmesi gerektiği anlamına gelir. “Bu dönemde Grek sözcüğü ırksal anlamını tamamen yitirmişti. Yunan ülkesinin yerlisi anlamına gelmiyordu… [Grek biri], Yunan kültürünü ve düşünce yapısını bilen kişi demekti.” (Barclay)
d. Tanrı’nın insanı akladığı, Müjde’de açıklanır: En basit ifadeyle, müjde Tanrı’nın insanı aklamasınıaçıklar. Tanrı’nın aklayışının bu vahyi, Habakkuk 2:4’ü yerine getirerek iman edenlere gelir: Doğru kişi – yani aklanmış olanlar – sadakatiyle yaşayacaklardır.
i. Müjde tarafından açıklanan Tanrı’nın aklamasının tam olarak ne olduğunu anlamak çok önemlidir. Müjde, suçlu günahkârı mahkûm eden Tanrı’nın kutsal doğruluğundan değil, İsa Mesih’e iman eden günahkâra verilen Tanrı’ya özgü doğruluktan söz eder.
ii. Doğruluk: William Barclay, aklıyorum anlamına gelen ve dikaioun (doğruluk) sözcüğünün kökü olan eski Yunanca dikaioo sözcüğünün anlamını açıklar: “Yunanca’da sonu oo ile biten tüm fiiller… her zaman davranmak, hesaba katmak ya da saymak anlamına gelir. Eğer Tanrı bir günahkârı aklarsa, bu onun haklı olduğunu kanıtlamak için sebepler bulduğu anlamına gelmez. Aksine, bundan çok uzaktır. Hatta bu noktada günahkârı iyi bir insan yaptığı anlamına da gelmez. Bu, Tanrı’nın günahkârı sanki hiç günah işlememiş gibi muamele ettiği anlamına gelir.”
iii. Luther’in hayatındaki en mutlu günü, “Romalılar’da geçen ‘Tanrı’nın Doğruluğu’nun, Tanrı’nın imanlı üzerindeki aklama hükmü anlamına geldiğini keşfettiği gündü .” (Lenski)
iv. Buradaki bildirinin imanlıya verilen Tanrı’nın doğruluğu olduğunu anladığımızda ilan edilen şeyin çok daha büyük olduğunu anlarız. Söz konusu olan en kutsal insanın doğruluğu ya da Aden Bahçesi’ndeki günahsız Âdem’in doğruluğu bile değildir. Söz konusu olan Tanrı’nın doğruluğudur. “Aklanmayı sağlayan doğruluk, Tanrı’nın olduğu ve yaptığı her şeye ait olan mükemmellikle karakterize edilen bir doğruluktur. Bu bir ‘Tanrı-doğruluğudur’.” (Murray)
v. İsa Mesih’e olan bu iman (güven) aklananlar (doğru ilan edilenler) için yaşamın temeli olur; gerçekten de aklananlar imanla yaşayacaklardır. Onlar sadece imanla kurtulmakla kalmamışlardır, aynı zamanda imanla yaşarlar.
e. Aklanma yalnız imanla olur: Bu zor ifadenin ardındaki fikir muhtemelen “başından sonuna dek imanla” şeklindedir. NIV, (Yeni Uluslararası Versiyon) imandan imana ifadesini ilk baştan sona kadar imanla olarak çevirir. (Bünyamin Candemir)
i. “İmandan iyi işlere ya da iyi işlerden imana demiyor; imandan imana, yani sadece imanla diyor.” (Poole)
ii. “Belki de bu cümle, aklayan imanın Hıristiyan’ın yaşamının sadece başlangıcı olduğunu imanlıya hatırlatmanın ne kadar gerekli olduğunu ifade etmektedir. Tanrı çocuğu olarak devam eden yaşamında da imanlıyı aynı tutum yönetmelidir.” (Harrison) Bu yaklaşım, Pavlus’un Galatyalılar 3:1-3’teki mesajının yankılanmasıdır.
C. Neden insanın imanla aklanması gerekmektedir: genel olarak insan soyunun suçluluğu.
1. (18a) İnsan soyunun karşı karşıya olduğu en büyük tehlike: Tanrı’nın gazabıdır.
Tanrı’nın gazabı göklerden açıkça gösterilmektedir.
a. Çünkü Tanrı’nın gazabı gökten açıkça gösterilmektedir: Fikir basit ama çok çarpıcıdır – Tanrı’nın gazabı gökten insan soyuna karşı açığa çıkmıştır ve insan soyu Tanrı’nın gazabını hak etmektedir.
b. Tanrı’nın gazabı: Bazen Tanrı’nın gazabı fikrine karşı çıkarız çünkü Tanrı’nın gazabını bencil kişisel nedenlerle ya da intikam arzusuyla motive olmuş insan öfkesiyle bir tutarız. Tanrı’nın gazabının tamamen doğruluk karakterine sahip olduğunu unutmamalıyız.
i. “Tanrı’nın gazabının duygusal ve etkileyici karakterini yoksun bırakmak gereksizdir ve Kutsal Kitap’taki Tanrı’nın gazabı kavramını zayıflatır… Tanrı’nın gazabını sadece günahı cezalandırmak ya da günah ile sefalet arasındaki bağlantıyı sağlamak amacıyla yorumlamak, gazabı etkileriyle eşitlemek ve gazabı Tanrı’nın zihnindeki bir eylem olmaktan neredeyse ortadan kaldırmaktır. Gazap, Tanrı’nın varlığının, Tanrı’nın kutsallığına aykırı olan şeylere karşı duyduğu kutsal tiksinmedir.” (Murrary)
ii. Romalılar 1:16’da Pavlus kurtuluştan söz eder – peki ama neyden kurtuluyoruz? Her şeyden önce, gerçekten hak ettiğimiz Tanrı’nın gazabından kurtulduk. “Kurtulmamız gereken bir şey olmadığı sürece, kurtuluştan söz etmenin bir anlamı yoktur.” (Morris)
c. Tanrı’nın gazabı: Mektubun bu noktasında (Romalılar 1:18-3:20) Pavlus’un amacı iyi haberi duyurmak değil, Tanrı’nın adil gazabından kurtuluş müjdesinin mutlak gerekliliğini ortaya koymaktır.
i. Tanrı’nın gazabı Müjde’de değil, insan olma deneyiminin öz gerçeklerinde ortaya çıkar.
2. (18b-23) İnsan ırkının Tanrı’nın önünde suçlu olmasının nedeni: tanrısızlığımızın ve doğruluktan sapmamızın gösterilmesi.2. (18b-23) İnsan soyunun Tanrı’nın önünde neden suçlu olduğu: tanrısızlığımızın ve haksızlığımızın sebepleri.
Haksızlıkla gerçeğe engel olan insanların bütün tanrısızlığına ve haksızlığına karşı Tanrı’nın gazabı gökten açıkça gösterilmektedir. Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri –sonsuz gücü ve Tanrılığı– dünya yaratılalı beri O’nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, [hatta] açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur. Tanrı’yı bildikleri hâlde O’nu Tanrı olarak yüceltmediler, O’na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar. Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara, sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler.
a. Tanrısızlık: Bu söz, insanın Tanrı’ya karşı işlediği suçları ifade eder. Haksızlık, insanın insana karşı işlediği günahları ifade eder.
b. Haksızlıkla gerçeğe engel olan insanların: İnsanoğlu aslında Tanrı’nın gerçeğine engel olmaktadır. Tanrı tarafından insana bildirilen her gerçeğe karşı savaş açılmış, göz ardı edilmiş ve kasıtlı olarak gizlenmiştir.
c. Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri…açıkça görülmektedir: Tanrı, yaratılış aracılığıyla, yaratılan şeyler ile bize ebedi gücünden ve ilâhi doğasından bir şeyler gösterir. O, yaratılışta ve insanın zihin ve kalbinde açık olan genel bir vahiy vermiştir.
i. Açıkça görülmektedir: Bu vahyin evrensel karakteri ve açıklığı, insana bu vahyi reddetmek için hiçbir özür bırakmaz. “İnsanlar, Tanrı’nın kendilerini onlardan sakladığını iddia edemezler ve böylece inançsızlıklarını ve ahlâksızlıklarını mazur gösteremezler.” (Lenski)
d. Tanrı’yı bildikleri hâlde O’nu Tanrı olarak yüceltmediler: Sorun insanın Tanrı’yı tanımaması değil, O’nu tanımasına rağmen Tanrı olarak yüceltmeyi reddetmesidir. Bu nedenle özürleri yoktur. Tanrı’yı yüceltmek yerine, O’nun hakkındaki düşüncelerimizi, yozlaşmış ve kararmış yüreklerimizi yansıtan şekillere ve imgelere dönüştürdük.
i. “Buradaki metnin, kutsal eylemlere yönlendirmediği sürece bilginin hiçbir yararı olmadığını söylediğini fark ediyor musunuz? ‘Tanrı’yı biliyorlardı.’ Tanrı’yı bilmelerinin onlara bir yararı yoktu çünkü ‘O’nu Tanrı olarak yüceltmediler’. Bu yüzden, her doktrini kılı kırk yaracak kadar iyi bilen teolog arkadaşım, seni Tanrı’yı yüceltmeye ve şükretmeye yöneltmediği sürece, ne düşündüğünün ya da ne bildiğinin bir önemi yok.” (Spurgeon)
ii. Tanrı’yı kendi yozlaşmış suretimizde, hatta bizden daha aşağı bir surette yaratma ayartısına karşı koyamıyoruz. Ne trajik ki, kaçınılmaz olarak, tasavvur ettiğimiz Tanrı’ya benzer hâle geliyoruz.
iii. Kendi Tanrı anlayışımızı, Tanrı’nın kelamında ortaya çıkan gerçekliğiyle sürekli olarak karşılaştırmamız çok önemlidir. Kendi yarattığımız bir ilaha tapınma hatasına düşebiliriz.
iv. Romalılar 1:23 ayetindeki benzeyen sözcüğü eski Yunanca’da eikon sözcüğüdür. Ölümsüz Tanrı’nın yüceliği yerine kendi seçtiğiniz bir eikona (imgeye) yönelmek tehlikeli bir şeydir.
e. O’na şükretmediler: İnsanın Tanrı’ya karşı basit şükürsüzlüğü şok edicidir. Her insan, varlığını, hayatını ve herhangi bir mutluluğunu Yaratıcısına borçludur. Pek az kişi O’na uygun bir şekilde şükreder.
i. “Bir insan için, kendisine yardım eden birine minnettar olmamasından daha kötü bir şey söyleyemem; ve Tanrı’ya minnettar olmadığını söylediğinizde, bir kişi için söyleyebileceğiniz en kötü şeyi söylemiş olursunuz.” (Spurgeon)
ii. “Fakat Tanrı’yı Tanrı olarak yücelttiğinizde ve her şey için minnettar olduğunuzda – biraz ekmek ve bir bardak soğuk su alıp fakir Puritan gibi, ‘Nereden geldi bunlar, üstelik İsa da bizimle’ dediğinizde işte o zaman mutlu olursunuz ve başkalarını da mutlu edersiniz. Dindar bir vaiz, öğle yemeği için sadece bir patates ve bir ringa balığı olduğunu gördüğünde, Tanrı’ya, çocukları için yiyecek bulmak için denizleri ve karaları didik didik ettiği için şükretti. Böylesine tatlı bir ruh, herkese karşı sevgi doğurur ve bir insanın dünyada neşeyle dolaşmasını sağlar.” (Spurgeon)
f. Akıllı olduklarını ileri sürerken akılsız olup çıktılar: Tanrı’nın genel vahyini reddetmek bizi daha akıllı ya da daha iyi yapmaz. Aksine, insanoğlunu düşüncelerinde akılsızlığa düşürür ve düşüncesiz yüreklerimizi karanlık bürür böylece bizler de akılsız oluruz.
i. Gerçek şu ki, bir insan Tanrı’nın İsa’daki gerçeğini bir kez reddettiğinde, akılsız olan her şeye kanacak ve Tanrı’da reddettiğinden çok daha zayıf ve hayalperest şeylere güvenecektir.
ii. Düşüncelerin bu boşluğu, kalbin kararması ve akılsızlık, Tanrı’nın açıkladıklarını reddedenlere karşı olan haklı gazabının bir örneği olarak görülmelidir. Tanrı’nın bize karşı yargısının bir parçası da bizim günahkâr yolumuzun sebep olduğu zararı çekmemize izin vermesidir.
3. (24-32) İnsanın Tanrı karşısındaki suçluluğunun korkunç sonucu.
Bu yüzden Tanrı, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye, onları yüreklerinin tutkuları içinde ahlâksızlığa teslim etti. Tanrı’yla ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan’ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır! Amin.
İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler. Aynı şekilde erkekler de kadınla doğal ilişkilerini bırakıp birbirleri için şehvetle yanıp tutuştular. Erkekler erkeklerle utanç verici ilişkilere girdiler ve kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar.
Tanrı’yı tanımakta yarar görmedikleri için Tanrı onları yararsız düşüncelere, yakışıksız davranışlara teslim etti. Her türlü haksızlık, kötülük, açgözlülük ve kinle doldular. Kıskançlık, öldürme hırsı, çekişme, hile, kötü niyetle doludurlar. Dedikoducu, yerici, Tanrı’dan nefret eden, küstah, kibirli, övüngen, kötülük üreten, anne baba sözü dinlemeyen, anlayışsız, sözünde durmaz, sevgiden yoksun, acımasız insanlardır. Böyle davrananların ölümü hak ettiğine ilişkin Tanrı buyruğunu bildikleri hâlde, bunları yalnız yapmakla kalmaz, yapanları da onaylarlar.
a. Bu yüzden…Tanrı…onları… teslim etti: Tanrı, adil gazabı ve yargısıyla, insanı kötü yüreğinin arzuladığı günaha teslim eder ve günahın yok edici sonucunu deneyimlemesine izin verir. Bu ifade o kadar önemlidir ki, Pavlus bu bölümde bunu üç kez tekrarlar.
i. Hoşea 4:17, Tanrı’nın “bizi terk etmesinin”, bizi kendi günahımıza bırakmasının yargılayıcı yönünü ifade eder: Efrayim putlarına sarıldı, Bırak onu!
ii. İnsanın günaha devam etmesine izin veren şeyin Tanrı’nın merhameti ya da iyiliği olduğunu düşünürsek hata ederiz. Aslında kendimizi günahla mahvetmeye devam etmemize izin veren O’nun gazabıdır.
b. Tanrı’yla ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular: Tanrı’ya karşı her isyanımızda ve itaatsizliğimizde Tanrı’yla ilgili gerçeğin yerine kendi seçtiğimiz yalanı koyduk ve Yaradan’ın yerine yaratığı koyduk.
i. Pavlus burada kesin bir ifade kullanır – söz konusu olan genel anlamda bir yalan değil, belli bir yalandır.Yalan ile kastettiği putperestliktir – putperestlik Tanrı’nın yerine geçme gayretimizdir. Tanrı gibi olacaksınız yalanıdır (Yaratılış 3:5).
c. İşte böylece Tanrı onları utanç verici tutkulara teslim etti: Pavlus bu sözleri, her türlü cinsel ahlâksızlığın ve dini bir ritüel olarak gerçekleştirilen fahişeliğin serbestçe uygulandığı Korint kentinden yazmıştır. Romalılar 1:24’teki terminoloji, cinsel ahlâksızlık ile puta tapınmanın bu birleşimine işaret eder.
i. Bu kısım Pavlus’un, putperest dünyanın günahını ve yozlaşmışlığını şaşırtıcı bir açıklıkla anlattığı bir bölümün başlangıcıdır – o kadar doğrudan ifadeler kullanır ki, Spurgeon bu bölümün halka açık okumaya uygun olmadığını düşünmüştür. “Romalılara Mektup’un bu ilk bölümü Tanrı sözünün dehşete düşüren kısmıdır. Baştan sona tamamını yüksek sesle okumak pek hoşuma gitmezdi; ki muhtemelen bu amaçla da yazılmamıştır. Bunu evde okuyun; putperest dünyanın korkunç kötülükleri karşısında dehşete düşeceksiniz.” (Spurgeon)
d. Kadınları bile doğal ilişki yerine doğal olmayanı yeğlediler: Pavlus, hem kadın hem de erkek ifadelerinde eşcinselliği, Tanrı’nın insanları pislik ve şehvete teslim etmesinin bir örneği olarak kullanır.
i. Bazıları Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde lezbiyen eşcinselliğin kınanmadığını söyler ancak Romalılar 1:27 ayetinde aynı şekilde ifadesiyle kınanan eşcinsellik günahının Romalılar 1:26 ayetinde bahsedilen kadınların günahıyla bağlantılı olduğu açıktır.
ii. Pavlus burada erkek ve kadın için bile normal kelimeleri kullanmaz; insan terimlerinin dışında cinselliği tanımlayan erkekler ve kadınlar kelimelerini kullanır, çünkü tarif ettiği cinsel günah insan onuruna ait olmayan bir konumdadır.
iii. Pavlus tüm bölümü utanç verici tutkular – sağlıksız ve kutsal olmayan – fikri altında kategorize eder. Bununla birlikte, Pavlus eşcinselliği açıkça onaylayan bir kültürde yaşamaktaydı. Pavlus bunları kendisiyle aynı fikirde olan bir kültüre yazmamıştır.
iv. Pavlus, eşcinselliğin hem erkekler hem de kadınlar için yaşamın bir parçası olarak kabûl edildiği bir kültüre yazmıştır. Yaklaşık 200 yıl boyunca, Roma İmparatorluğu’nu yöneten erkekler, genellikle genç erkek çocuklarla açık bir eşcinsellik yaşamışlardır.
v. Roma İmparatorluğu eşcinsel fuhuşu zaman zaman özel olarak vergilendirmiş ve erkek fahişelere yasal tatil verilmesine olanak sağlamıştır. Aynı cinsiyetten çiftler arasındaki evlilikler yasal olarak tanınmış ve hatta bazı imparatorlar başka erkeklerle evlenmiştir. Pavlus’un bunları yazdığı dönemde Nero imparatordu. Sporus adında bir çocuğu alıp hadım ettirdi, sonra onunla evlendi (üstelik büyük bir düğün töreniyle), onu şaşalı bir tören alayıyla saraya getirdi ve çocuğu “karısı” yaptı. Daha sonra Nero başka bir adamla da bunu yaşadı ve bu ilişkide Nero onun “karısı” oldu.
vi. Modern kültürde homoseksüel uygulamalar, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye…yüreklerinin tutkuları içinde ahlâksızlığa teslim edilmelerini yansıtmaktadır. 2013 yılında yapılan bir araştırma, erkek eşcinsellerin ilk cinsel deneyimlerinin belirgin bir şekilde daha erken yaşlarda olduğunu, yaşamları boyunca çok daha fazla cinsel partnerle birlikte olduklarını ve erkek heteroseksüellere ya da kadınlara kıyasla aynı anda birden fazla cinsel partnerle birlikte olma olasılıklarının çok daha yüksek olduğunu göstermiştir. Erkek eşcinseller ayrıca erkek heteroseksüellere veya kadınlara kıyasla kendilerinden oldukça yaşlı veya genç olan daha fazla cinsel partnere sahipti. (Glick, Morris, Foxman; https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3334840/)
vii. Diğer araştırmalar, erkek eşcinsellerin heteroseksüel erkeklerin neredeyse üç katı ve heteroseksüel kadınların neredeyse sekiz katı oranında birden fazla partnere (son 12 ayda 4 veya daha fazla) sahip olduğunu göstermektedir. (England, Brown, https://contexts.org/blog/an-unequal-distribution-of-partners-gays-versus-straights/)
e. Kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı aldılar: Pavlus eşcinsel davranış için bir karşılıktan söz eder; eşcinselliğin kendi içinde bir cezası vardır. Bu durum, günahın genel olarak insanın kendi kendini yok eden doğasından bahseder; çoğu zaman içinde kendi cezasını barındırır.
i. Bazen doğanın düzenini ihlâl etmenin sonucu, bir hastalığın cezası olarak ortaya çıkar. Bazen de ruhsal boşluğa ve bunun tüm sonuçlarına yol açan isyanın cezası olarak ortaya çıkar. Bu anlamda “eşcinsel” terimi gerçeklerden kaçan bir hayâlperestlikten ibarettir. Bu hâyalperestlik, eşcinsel yaşam tarzının özünde mutlu ve kaygısız bir şey olduğu mesajını verir – ki böyle bir şey yoktur.
f. Yine, bu itaat etmeme “özgürlüğü” Tanrı’nın lütfu değil, yargısı olarak görülmelidir; bu tür eylemlerde bulunanlar, kendi bedenlerinde sapıklıklarına yaraşan karşılığı almışlardır.
g. Bunun bir adım sonrasındaki, daha ileri bir yargı olarak, Tanrı onları yararsız düşüncelere… teslim etmiştir böylece utanç verici ve mide bulandırıcı şeyleri kolayca kabûl eder ve onaylar olmuşlardır.
i. Yararsız (ya da KJV tercümesine göre makbûl olmayan) sözcüğü başlangıçta “teste dayanamayan” anlamına geliyordu. Standartların altında kalan ve bu nedenle reddedilen sikkeler için kullanılırdı. Buradaki fikir, insanlar Tanrı’yı tanımayı “onaylamadıkları” için, “onaylanmamış” bir zihne sahip olduklarıdır.
ii. “İnsan soyu, hoşuna gidecek bir Tanrı için belirlediği özellikleri karşılaması durumunda bu Tanrı’yı onaylamak amacıyla Tanrı’yı sınamış ve O’nun bu özellikleri karşılamadığını görünce, O’nu tapınılacak Tanrı olarak onaylamayı ya da O’nun bilgisine sahip olmayı reddetmiştir.” (Wuest)
iii. Yararsız düşünceler: Tanrı’ya karşı isyanımız sadece eylemlerimizde değil, düşüncelerimizde de kendini gösterir. Tanrı’ya karşı isyanımızda gerçekten “ruhsal olarak delirmiş” durumdayız.
h. Romalılar 1:29-31’deki liste yakışıksız davranışların somut örneklerini sunar. “Sosyal olarak kabûl edilebilir” günahların (açgözlülük, kıskançlık ve gurur gibi) “sosyal olarak kabûl edilemez” günahlarla (öldürme hırsı ve sevgisizlik gibi) birlikte nasıl yer aldığına dikkat edin.
i. Açgözlülük: Bu sözcük kelimenin tam anlamıyla daha fazlasını arzulamayı tanımlar.
ii. Dedikoducu: “Gizli iftiracılar; sözde gizlilik içerisinde komşularına karşı doğru ya da yanlış suçlamalarda bulunanlar; gizli gizli dedikodu yaparak insanların itibarlarını zedeleyenler.” (Clarke)
iii. Kıskançlık: Bu küçük bir günah mıdır? Kıskançlık o kadar güçlüdür ki, bir anlamda İsa’yı çarmıha gerdiren günahtır. Pilatus, İsa’yı kıskançlıktan ötürü kendisine teslim ettiklerini biliyordu (Matta 27:18).
iv. Kibirli: “Sürekli olarak kendilerini yücelten ve başkalarını alçaltan kişiler; komşularının zarar görmesi pahasına kendilerini yücelten ve tüm insanların onların ağzından çıkan sözleri keramet olarak kabûl etmesini arzulayan kişiler.” (Clarke)
i. Böyle davrananlar ya da bu şeyleri yapanları onaylayanlarölümü hak etmiştir; Tanrı’nın gazabının haklı hedefindedirler.
j. Tüm bu şiddet, ahlâksızlık, zalimlik ve alçaklık nereden geliyor? Bunlar, insanlar gerçek Tanrı bilgisini terk ettiklerinde ortaya çıkar ve bu nedenle toplumun durumu Tanrı’nın o toplum üzerindeki yargısını yansıtır.
©1996–present The Enduring Word Bible Commentary by David Guzik – [email protected]