Romalılar 5 – İman Yoluyla Aklanmanın Yararları
“Tüm Kutsal Kitap’ta bu zaferli metne denk olabilecek başka bir bölüm neredeyse yoktur.” (Martin Luther)
A. İman etmenin yararları.
1. (1-2) Esenlik ve lütfun sürekliliği.
Böylece imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu lütfa Mesih aracılığıyla, imanla kavuştuk ve Tanrı’nın yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz.
a. Böylece imanla aklandığımıza göre: Pavlus, Romalılar Kitabı’nın bu noktasına kadar hepimizi, kurtuluşun tek yolunun iman aracılığıyla lütufla aklanmak olduğuna ikna etti. Şimdi bize bunun ilginç bir fikirden daha fazlası olduğunu açıklayarak, iman aracılığıyla lütufla aklanmanın pratik faydalarının neler olduğunu anlatacaktır.
i. İmanla aklandığımıza göre ifadesi yasal bir karardan söz eder. Romalılar 1:18-3:20 ayetleri bizi Tanrı’nın yasası, Tanrı’nın yüceliği ve vicdanımızın mahkemesi önünde suçlu bulmuştur. Sonra Pavlus İsa’nın yaptıkları sayesinde, iman eden herkese Tanrı’nın doğruluğunun nasıl verildiğini açıklar. Suçlu hükmü, aklanmış ve imanla aklanmış hükmüne dönüşür.
b. Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz: Bu ilk faydadır. Bedel İsa’nın çarmıhta yaptığı işle tam olarak ödendiği için, Tanrı’nın bize karşı adaleti sonsuza dek yerine getirilmiştir.
i. Bu, başka ayetlerde (Filipililer 4:7 gibi) söz edilen Tanrı’nın esenliği değildir. Burada söz edilen Tanrı’yla olan esenliktir; Tanrı’yla benliğimiz arasındaki savaş bitmiştir ve Tanrı kazanmıştır – bizi kazanarak Tanrı kazanmıştır. Bazı insanlar Tanrı’yla barışık olmadıklarını asla bilmiyorlardı, dikiz aynasındaki polis arabasının kırmızı ışıklarını görmezden gelen sürücüler gibiydiler – Tanrı’yla barışık olmadıklarını bilmeseler bile başları beladadır ve dert çok geçmeden onları yakalayacaktır.
ii. Bu barış sadece Rabbimiz İsa Mesih sayesinde kurulabilir. İsa Mesih ve O’nun çarmıhta yaptığı iş Tanrı’yla barış için tüm zeminimizdir. Aslında bizim esenliğimiz İsa’dır (Efesliler 2:14).
iii. Kutsal Kitap’ın şeytanla barıştığımızı, dünyayla barıştığımızı, benlikle barıştığımızı ya da günahla barıştığımızı söylemediğini unutmayın. Yaşam Hıristiyan için hâlâ bir savaştır ama artık Tanrı’ya karşı bir savaş değildir – O’nun için savaşmaktadır. Bazı Hıristiyanlar, Tanrı’ya karşı verilen mücadelenin neredeyse daha iyi bir yer olduğuna inanma eğiliminde olurlar ve bu tehlikeli ve zararlı bir kandırmacadır.
iv. “Günahın size acı verdiğini ve günahtan nefret ettiğinizi görmek beni çok sevindirdi. Günahtan ne kadar nefret ederseniz o kadar iyidir. Günahtan nefret eden bir ruh, Tanrı’yı seven bir ruhtur. Eğer günah sizi hiç üzmüyorsa, o zaman Tanrı size iyiliğini hiç göstermemiş demektir.” (Charles Spurgeon)
c. İçinde bulunduğumuz bu lütfa: Bu ikinci faydadır; Tanrı’nın lütfuna mazhar oluruz, hak etmediğimiz bir lütfa kavuşuruz. Bu lütuf İsa aracılığıyla verilir ve iman ile elde edilir.
i. Lütuf (Tanrı’nın hiç hak etmediğimiz iyiliğini bize vermesi) sadece kurtuluşun bize geliş şekli değil, aynı zamanda Tanrı’nın önündeki mevcut durumumuzun da bir tanımıdır. Hıristiyan yaşamının sadece başlangıç ilkesi değil, aynı zamanda devam eden ilkesidir. “İçinde bulunduğumuz ifadesi şimdiki zaman anlamında ve devam eden bir tutum düşüncesiyle kullanılan mükemmel bir zaman kipini tercüme eder.” (Morris)
ii. Birçok Hıristiyan lütufla başlar ama sonra yasa ilkesine göre – kazanma ve hak etme fikirlerine göre–Tanrı’yla ilişki kurup mükemmelliğe ve olgunluğa ulaşmaları gerektiğini düşünürler. Pavlus, Galatyalılar 3:2-3 ve Galatyalılar 5:1-4’te tam da bu noktanın yanlışlığını dile getirmiştir.
iii. Lütuf içinde bulunmak bize güven verir: Tanrı’nın Mesih İsa’daki imanlılara karşı şu andaki tutumu, onlara baktığında sevinç, güzellik ve memnuniyet gören bir lütuftur. Bizi sadece sevmekle kalmaz, İsa’da olduğumuz için de büyük bir kıvanç duyar.
iv. Lütuf içinde bulunmak şu anlama gelir:
· Tanrı’nın sevgisine layık olduğumu kanıtlamak zorunda değilim.
· Tanrı benim dostumdur.
· O’na erişim kapısı sürekli olarak açıktır.
· “Puan cetvelinden” kurtuldum – hesap İsa’da kapatıldı.
· Tanrı’yı övmek için daha çok, kendimden nefret etmek için daha az zaman harcıyorum.
v. “Eskiden isyankar olanlar sadece hak ettikleri cezanın hafifletilmesiyle bağışlanmış olmakla kalmazlar; Tanrı’nın yüce lütfuna – içinde bulunduğumuz bu lütfa da erişirler.” (Bruce)
vi. Lütuf Altındaki İnsanın Gerçekleştirmesi Gereken Davranışlar (William Newell)
· İnanmak ve değersizlik içerisindeyken sevilmeye izin vermek büyük sırdır.
· “Kesin kararlar” ve “yeminler” vermeyi reddetmek; çünkü bu benliğe güvenmektir.
· Daha fazla değersizliğin giderek farkında olsa da kutsanmayı beklemek.
· Her zaman Tanrı’nın iyiliğine tanıklık etmek.
· Tanrı’nın gelecek için lütfundan emin olmak; bununla beraber iç varlığımızda O’na karşı vicdanen her zamankinden daha hassas olmak.
· Tanrı’nın merhametinin bir işareti olarak O’nun terbiye eden eline güvenmek.
· Pavlus gibi lütuf altındaki bir insanın kendisiyle ilgili hiçbir isteği yoktur ama başkalarıyla ilgili birçok yükü vardır.
d. Mesih aracılığıyla, imanla kavuştuk: Bu lütfun içinde bulunma durumuna kavuşma sadece imanla ve İsa aracılığıyla olur; kendimizi bu duruma getiremeyiz. Bu kavuşma sadece lütfun içinde bulunma makamına değil, cennetin avlularına da erişimdir. Tanrı’yla barışmanın ötesinde bir berekettir.
i. “Kişi yöneticisiyle barışabilir ama yine de onun huzuruna çıkarılmayabilir.” (Poole)
ii. Leon Morris kavuşma hakkında şunları söyler: “Buradaki fikir, bir hükümdarın huzur odasına giriş fikridir. Kavuşma ifadesi yetersizdir çünkü kendi gücümüzle gelmediğimiz gerçektir ve bu ifade, bizi tanıtacak bir ‘tanıtıcıya’ –Mesih’e– ihtiyacımız olduğu gerçeğini gözden kaçırmaktadır.”
iii. Wuest, kavuşma konusunda Thayer’den alıntı yapar: “Tanrı’yla aramızdaki bu dostça ilişki sayesinde O’nun bizi kabûl ettiğine emin oluruz ve O’nun bize karşı olumlu bir tutum içinde olduğuna dair güvenceye sahip oluruz.”
e. İmanla kavuştuk: Kavuşmak fiilinin geçmiş zaman kipi bu erişimin sürekli ve kalıcı bir erişim olduğunu gösterir. Bulunduğumuz durum lütfa dayandığı için, gerçekten lütfun içinde bulunabiliriz ve Tanrı’yla barışa sahip olabiliriz çünkü bu kavuşmanın kalıcı olduğunu biliriz. Artık elimizden alınamaz.
i. “Ve bu kavuşma ya da Tanrı’nın varlığa giriş, kalıcı bir ayrıcalık olarak düşünülmelidir. Tanrı’yla bir mülakât yapma amacıyla değil, O’nunla kalma, O’nun ev halkı olma ve imanla O’nun yüzünü görüp yüzünün ışığına bakarak O’nunla yürümek için Tanrı’ya getirildik.” (Clarke)
f. Tanrı’nın yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz: Böyle bir barışın ve böyle bir lütuf içinde bulunma konumunun mantıksal sonucu budur. Tanrı’yla işler ilkesine göre ilişki kurduğumuzda, herhangi bir sevinç haddini aşan bir durum olur ve düşünülen yücelik Tanrı’ya değil bize gelmiş olur.
i. Sevinç normalde övünmek olarak çevrilen sözcüktür. “Zafer kazanmış, sevinçli bir güven” anlamına gelir. (Morris)
ii. Umut ifadesi Pavlus için hiçbir zaman belirsiz bir anlama gelmez. J.B. Philipps umudu mutlu kesinlik olarak tercüme eder.
g. İmanla aklandığımıza: Bir kez daha söyleyelim, bütün bunlar ancak imanla aklandığımızdan dolayı anlam kazanır. Eğer iman aracılığıyla lütufla aklanmadıysak, Tanrı’yla barışmamız ve lütfun içinde bulunmamız gibi bir durum söz konusu değildir.
i. “Ne yazık ki, pek az imanlı, imandan gelen cesarete sahiptir! Bir imanlı gerçeklere inanmaya başladığında ve özgürlüğü haykırarak bunu çevresine duyurduğunda, (belki de gizlice şöyle deriz), ‘Bu kişi çok kutsal, kutsanmış özel bir adam olmalı’ deriz. Hayır, bu kişi sadece lütfunbol olduğuna inanan sizin ve benim gibi zavallı bir günahkâr!” (Newell)
2. (3-4) Yücelik vaadi aynı zamanda şimdiki zaman içindir.
Yalnız bununla değil, sıkıntılarla da övünüyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sıkıntı dayanma gücünü, dayanma gücü Tanrı’nın beğenisini, Tanrı’nın beğenisi de umudu yaratır.
a. Yalnız bununla değil, sıkıntılarla da övünüyoruz: Pavlus, fazla “hayalci” olmakla suçlandığını, Hıristiyan için yüceliğin sadece gelip geçici tatlı bir şey olduğunu söylemekle suçlandığını tahmin eder. Pavlus buna şöyle yanıt verir: “Şu anda birçok sıkıntı olduğunu biliyorum ama bunlarla da övünüyoruz.”
i. Pavlus ruhsal basmakalıp sözler söylemez. İlk olarak, güçlü sözcükler kullanır. Sıkıntılar “güçlü bir terimdir. Küçük rahatsızlıkları değil, gerçek zorlukları ifade eder” (Morris). İkincisi, Pavlus sıkıntılarla dolu bir yaşam sürmüştür. Pavlus sıkıntı gerçeğini herkesten daha iyi biliyordu.
b. Biliyoruz ki, sıkıntı dayanma gücünü…yaratır: Sıkıntılarla (kelimenin tam anlamıyla stresle) övünebiliriz çünkü bunlar dayanma gücü (sabır) üretme aracıdır.
i. Bir koşucu dayanıklılık kazanmak için strese girmelidir. Denizciler denize açılmalıdır. Askerler savaşa gider. Hıristiyan için sıkıntı Hıristiyan yaşamının bir parçasıdır. Sıkıntısız bir Hıristiyan yaşamı arzulamamalı ya da bunu umut etmemeliyiz, özellikle de şu nedenle:
· Tanrı sıkıntıları yaşamımızda harika bir şekilde kullanır.
· Tanrı ne kadar sıkıntıya dayanabileceğimizi bilir ve karşılaştığımız sıkıntıyı dikkatle ölçer.
· Hıristiyan olmayanlar da sıkıntılarla karşılaşırlar.
ii. “Hıristiyan bir kişi denenmeye istekli olmalıdır; dininin sınanmasına izin vermekten hoşnut olmalıdır. ‘İşte,’ der, ‘istersen çekiçle vur.’ Kuş tüyünden bir yatakla mı cennete götürülmek istiyorsunuz?” (Spurgeon)
iii. “İnsanların başkalarına sabır için dua etmemelerini öğütlediklerini, eğer sabır için dua ederlerse Tanrı’nın onlara sıkıntı göndermesinden endişelendiklerini duydum. Eğer sabır bu şekilde geliyorsa, o zaman ‘Tanrım, sıkıntı getir’. Benim sabıra ihtiyacım var!” (Smith)
iv. “Sıkıntı bizi ne hâlde bulursa, onu daha da geliştirir. Eğer bir kimse dünyasal, zayıf, kör, kötü, sinirli, kibirli ve benzeri özelliklere sahipse, sıkıntı onu daha da dünyasal, zayıf, kör, kötü ve sinirli yapacaktır. Öte yandan, eğer kişi ruhsal, güçlü, bilge, dindar, nazik ve alçakgönüllü ise, daha da ruhsal, güçlü, bilge, dindar, nazik ve alçakgönüllü olacaktır.” (Martin Luther)
v. “Elçi Pavlus, ‘Sıkıntı sabrı yaratır’ diyor. Bu doğal olarak böyle değildir. Sıkıntı sabırsızlık yaratır ve sabırsızlık o deneyimden elde edilmesi gereken meyveyi kaçırır, bu ise umutsuzluğa dönüşür. Canı gibi sevdiği bir evladını toprağa vermiş, servetini kaybetmiş ya da bedensel acılar çekmiş insanlara sorun, sıkıntının doğal sonucunun Tanrı’nın ilâhi takdirine karşı kızgınlık, Tanrı’ya karşı isyan, sorgulama, imansızlık, küstah tavırlar ve her türlü kötülük olduğunu söyleyeceklerdir. Ama Kutsal Ruh tarafından yenilendiğinde yürekte ne harika bir değişim gerçekleşir!” (Spurgeon)
c. Dayanma gücü Tanrı’nın beğenisini, Tanrı’nın beğenisi de umudu yaratır: Burada tarif edilen, bir Hıristiyan’ın büyümesinin ve olgunlaşmasının altın zinciridir. İsa’nın bize bıraktığı örnekte geliştikçe erdem üstüne erdem birbiri ardınca inşa edilir.
i. Çoğu Hıristiyan kendisinde Tanrı’nın beğenisini geliştirmek ve daha fazla umuda sahip olmak ister. Bu nitelikler sıkıntılarla gelen dayanma gücünden kaynaklanır. Sıkıntı olmadan daha iyi bir Tanrı’nın beğenisine ve daha fazla umuda sahip olmayı dileyebiliriz ama Tanrı’nın düzeni ve plânı bu değildir.
ii. Tanrı’nın ben uyurken üzerime dayanma gücü, Tanrı’nın beğenisi ve umut serpmesini tercih ederim. Ertesi sabah çok daha iyi bir Hıristiyan olarak uyanabilirdim! Ama Tanrı’nın benim için ya da herhangi bir Hıristiyan için plânı bu değildir.
iii. Bu nedenle sıkıntılar konusu hakkında – ağırbaşlılıkla ve saygılı bir şekilde – şöyle deriz: “Tanrım, sıkıntıları getir. Beni sevdiğini biliyorum ve her denenmeyi dikkatle ölçüp biçtiğini ve hayatıma gelen her sıkıntıda gerçekleştirmek istediğin sevgi dolu bir amacın olduğunu biliyorum. Tanrım, denenmeleri aramayacağım ve sıkıntıların peşinden gitmeyeceğim ama onları küçümsemeyeceğim ve sıkıntılar geldiğinde umudumu yitirmeyeceğim. İzin verdiğin her şeyde Senin sevgine güveniyorum.”
3. (5) Umudun kanıtı: Tanrı’nın şu anda yüreklerimizdeki sevgisi, Kutsal Ruh’un yaşamlarımızdaki varlığıyla kanıtlanmıştır.
Umut düş kırıklığına uğratmaz. Çünkü bize verilen Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı’nın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür.
a. Umut düş kırıklığına uğratmaz: Sıkıntının içimizde oluşturduğu umut, hayal kırıklığına uğrayacak bir umut değildir. Bundan eminiz çünkü Tanrı içimizdeki işini tamamlama niyetini kanıtlamıştır – bunun kanıtı olan Tanrı’nın sevgisi… bize verilen Kutsal Ruh aracılığıyla yüreklerimize dökülmüştür.
b. Tanrı’nın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür: Tanrı’nın bize olan sevgisini derin bir içsel farkındalıkla kavramak için her Hıristiyan’ın bu konuda bir deneyimi olmalıdır.
i. Elçi Pavlus’un Romalılar’daki mantıksal argümanları etkileyicidir ancak Romalılar Kitabı duygudan ya da Tanrı’yla ilgili tutkulu deneyimlerden yoksun değildir. Pavlus Tanrı hakkında doğru düşünceleri düşünmemizi ister ama aynı zamanda Tanrı’yla doğru deneyimi – yüreklerimize dökülen Tanrı’nın sevgisini yaşamamızı da ister.
ii. Tanrı’nın sevgisi bize minik bir damla hâlinde verilmez, yüreklerimize dökülmüştür. Bazı Hıristiyanlar Tanrı’nın sevgisini sadece bir damlaymış gibi yaşarlar ama Tanrı O’nun sevgisini dolup taşmış bir hâlde yaşamamızı ister.
c. Bize verilen Kutsal Ruh: İşte Tanrı’nın sevgisi bu şekilde iletilir – Kutsal Ruh aracılığıyla. Tanrı’nın sevgisinin farkında olmamak çoğu zaman Kutsal Ruh’la sürekli olarak dolu olmamaktan ve Ruh’ta yürümemekten kaynaklanır.
i. “Tanrı’nın sevgisi, kör bir göz için ışık gibidir, ta ki Kutsal Ruh o gözü açana dek… Kutsal Ruh şimdi her birimizin içinde olsun ve Tanrı’nın sevgisini yüreklerimize akıtsın.” (Spurgeon)
ii. Hıristiyan olan herkes Kutsal Ruh’a sahiptir (Romalılar 8:9). Ancak her Hıristiyan Kutsal Ruh’un doluluğunda yaşamaz (Efesliler 5:18) ve her Hıristiyan Ruh’ta yürümez (Romalılar 8:4-5).
4. (6-8) Tanrı’nın bize olan sevgisinin bir açıklaması.
Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü.
a. Biz daha çaresizken: Pavlus Tanrı’nın sevgisinin büyüklüğünü anlatır. Bu sevgi hak etmeyenler, çaresizler, tanrısızlar için, günahkârlar için verilen sevgidir. Bu durum, Tanrı’nın sevgisinin nedenlerinin bizde değil, Tanrı’da bulunduğu gerçeğini vurgular.
i. Peki kim bu kişiler? İsa’nın uğruna öldüğü tanrısızlar ve günahkârlar kimlerdir? Pavlus Romalılar Kitabı’nın ilk iki buçuk bölümünü hepimizin bu insanlar olduğumuzu anlatarak geçirmiştir.
b. Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü: Tanrı Oğlu’nu doğru zamanda, belirlenen zamanda gönderdi. Bazılarına geç gelmiş olabilir ama İsa’nın işi Tanrı’nın plânındaki mükemmel zamanda tamamlandı: Ama zaman dolunca Tanrı…öz Oğlu’nu gönderdi (Galatyalılar 4:4).
i. Dünya İsa’nın gelişi ve Müjde’nin yayılması için ruhsal, ekonomik, dilsel, politik, felsefi ve coğrafi olarak hazırlanmıştı.
ii. Belirlenen zaman, aynı zamanda İsa’nın, bizim için belirlenen zaman geldiğinde öldüğü anlamına da gelir. O, biz daha günahkârken bir Kurtarıcı’ya ihtiyacı olan bizler için öldü. Zamanlaması bizim için tam olarak doğruydu.
c. Mesih…tanrısızlar için öldü: Pavlus, Romalılar 3:25’te kefaret sözcüğüyle kişinin yerine sayılan kurban fikrinden bahsetmişti. Burada Mesih’in tanrısızlar için öldüğünü söyleyerek konuyu tekrar gündeme getirir. Eski Grekçe’de için sözcüğü “uğruna, adına, yerine” anlamına gelen huper sözcüğüdür.
i. Yeni Antlaşma’da huper sözcüğünün kullanıldığı diğer ayetler bu kavramı anlamamıza yardımcı olur. Yuhanna 11:50’de şöyle yazar: Bütün ulus yok olacağına, halk uğruna [huper] bir tek adamın ölmesi sizin için daha uygun. Galatyalılar 3:13 şöyle der: Mesih bizim için [huper] lanetlenerek bizi Yasa’nın lanetinden kurtardı.
ii. Bu nedenle tüm samimiyetinizle, “İsa benim için öldü” diyebilmek için, “Kendimi kurtaracak gücüm yok. Ben tanrısızım. Ben günahkârım” diyebiliyor olmalısınız. İsa böylelerini kurtarmak ve değiştirip dönüştürmek için öldü.
iii. “Ne diyebilirsiniz, ‘Ah, ben dünyanın en kötü insanlarından biriyim’ derseniz, Mesih dünyanın en kötü günahkârları için öldü. ‘Ah, ama daha iyi olmak için gücüm yok’ deseniz, Mesih zaten güçsüzler için öldü. ‘Ah, ama benim durumum iflah olmaz suçluluğumu açığa vuruyor’ deseniz, Mesih resmen suçlu olanlar için öldü. ‘Ah, ama benim durumum umutsuz bir vaka’ deseniz, Mesih umutsuzlar için öldü. Mesih umutsuzların umududur. O, kısmen kaybolanların değil, tamamen kaybolanların Kurtarıcısıdır.” (Spurgeon)
iv. “Eğer Mesih tanrısızlar için ölmüşse, bu gerçek, O’na gelmeyenlere, tanrısızlara, kurtuluş için O’na iman etmeyenlere hiçbir mazeret bırakmaz. Aksi olsaydı, ‘Biz Mesih’e gelmeye uygun değiliz’ diye savunma yapabilirlerdi. Ama siz Tanrı’ya inanmıyorsunuz ve Mesih Tanrı’ya inanmayanlar için öldü, neden sizin için de ölmüş olmasın?” (Spurgeon)
d. Bir kimse doğru insan için güç ölür: Tanrı’nın sevgisi, insanlar arasındaki en iyi sevginin bile ötesinde bir sevgidir. İyi insan, “doğru türden” bir kişi için – örneğin doğru bir insan ya da iyi bir insan için belki yüce bir şehitlikle ölmeyi göze alabilir. Oysa İsa, ne doğru ne de iyi olmayanlar için öldü.
i. Pavlus’un aklında doğru insan ile iyi insan arasında bir fark var mıydı? Romalılar 5:7’ye göre sadece fark, doğru insanın yalnızca kendi kişisel yaşamında doğru olduğu ama belki de insanların acısını paylaşmaktan yoksun olduğu şeklindedir. Buna karşın iyi insan, aynı zamanda nazik ve yardımsever olmasıyla doğru insanın ötesine geçer.
e. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Oğul’un ölümü Baba’nın sevgisini nasıl gösterir? Çünkü Baba’nın biricik Oğlu’nu göndermesi zordu ve çünkü Tanrı [Baba]…dünyayı Mesih’te kendisiyle barıştırdı (2 Korintliler 5:19).
i. “Çarmıhı, suçsuz İsa’nın kötü adamlar tarafından yakalanmasına, işkence görmesine ve çarmıha gerilmesine izin veren ve kendisi hiçbir şey yapmayan bir Tanrı’nın kayıtsızlığı olarak görmek kolay bir yaklaşımdır… Baba’nın ve Mesih’in bir olduğu gerçeği olmadığı sürece, çarmıhın gösterdiği şey Tanrı’nın sevgisi değildir.” (Morris)
ii. İsa’nın çarmıhta bizim için yaptığı iş, Tanrı’nın bize olan sevgisinin nihai kanıtıdır. Başka kanıtlar da sunabilir ama bundan daha büyük bir kanıt olamaz. Eğer çarmıh Tanrı’nın sevgisinin nihai göstergesiyse, aynı zamanda insanın nefretinin de nihai göstergesidir. Çarmıh aynı zamanda insanın nefretinin büyüklüğünün Tanrı’nın sevgisinin büyüklüğünü yenemeyeceğini de kanıtlar.
iii. Tanrı’nın sevgisinin göstergesi, İsa’nın ölmüş olmasından çok, kimin uğruna öldüğünde görülür – İsa, affedilmeyi hak etmeyen günahkârlar ve O’na isyan edenler uğruna öldü.
5. (9-11) Tanrı’nın gazabından kurtuluş.
Böylece şimdi O’nun kanıyla aklandığımıza göre, O’nun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir. Çünkü biz Tanrı’nın düşmanlarıyken Oğlu’nun ölümü sayesinde O’nunla barıştıksa, barışmış olarak Oğlu’nun yaşamıyla kurtulacağımız çok daha kesindir. Yalnız bu kadar da değil, bizi şimdi Tanrı’yla barıştırmış olan Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla, Tanrı’nın kendisiyle de övünüyoruz.
a. Böylece şimdi O’nun kanıyla aklandığımıza göre…Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir: İsa’nın çarmıhta yaptığı iş sayesinde aklandıysak, O’nun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımızdan emin olabiliriz. İnsanların bütün tanrısızlığına ve haksızlığına karşı… gökten açıkça gösterilen Tanrı’nın gazabı (Romalılar 1:18), imanlının yerine İsa’nın üzerine yüklenmiştir.
i. Bazıları doğaları gereği, Tanrı’nın bu büyük vaatlerini kendileri için “çok daha azı” ifadesiyle anlatmaya eğilimlidirler. Tanrı onların bunu açık ve net bir şekilde görmesini ister: Tanrı’nın sevgisi ve iyiliği bize çok daha fazlasıyla bol bol verilmiştir ve O’na çok daha güvenebiliriz.
ii. Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız: Kimin gazabı? Tanrı’nın adil gazabı. Dünyadan, benlikten ve şeytandan kurtulmamız gerektiği doğrudur ama en önemlisi Tanrı’nın adil gazabından kurtulmaya ihtiyacımız var.
iii. John Trapp ayette geçen çok daha ifadesi hakkında şöyle der: “Tanrı’nın insanları lütfa ulaştırması, lütuf durumundaki bir imanlıyı yüceliğe ulaştırmasından daha büyük bir iştir çünkü günah ile lütuf arasındaki mesafe, lütuf ile yücelik arasındaki mesafeden çok daha fazladır.”
b. Çünkü biz Tanrı’nın düşmanlarıyken…O’nunla barıştıksa: Tanrı, O’nun düşmanlarıyken bize böylesine çarpıcı bir sevgi gösterdiyse, Tanrı’yla barıştığımızda sahip olacağımız bereketleri bir düşünün! Eğer Tanrı düşmanları için bunları yapıyorsa, dostları için neler yapacağı ne kadar daha kesin değil mi?
i. Wuest, Alford’dan şunları alıntı yapar: “Tanrı’yla barışmış bir insan yalnızca Tanrı’nın gazabından kurtulacağına güvenmekle kalmaz ama aynı zamanda zaferli bir güvene – Tanrı’da sevinçli bir umuda sahiptir.”
c. Barışmış olarak Oğlu’nun yaşamıyla kurtulacağımız çok daha kesindir: Tanrı’yla barışma sadece öldüğümüzde değil, şu anda da yaşamımıza etki eder. Tanrı imanlılara gazap temelinde davranmayı sonsuza dek bırakmıştır. Sevgi dolu bir Baba olarak onları azarlayabilir ama bu, günahları için bir ceza ya da karşılık değildir. Tanrı azarlamaya sadece sevgi dolu bir düzeltme ve rehberlik sağlama amacıyla izin verir.
d. O’nun aracılığıyla Tanrı’nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir… Oğlu’nun ölümü sayesinde O’nunla barıştıksa… Rabbimiz İsa aracılığıyla Tanrı’da sevinç duyuyoruz… bizi şimdi Tanrı’yla barıştırmış olan Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla: Önemli olan nokta çok açık bir şekilde vurgulanmaktadır. Aslolan, İsa aracılığıyla sahip olduklarımızdır. Kendi iyi işlerimiz aracılığıyla sahip olduklarımızın bir önemi yoktur ve bize bir faydaları olamaz. Her şeyde sadece İsa’nın aracılığı geçerlidir.
B. İki Adam.
1. (12) Günahın insan soyuna yayılması.
Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi.
a. Günah bir insan aracılığıyla…dünyaya girdi: Elçi Pavlus, Yaratılış 3’ü, tarihsel olarak tamamen doğru kabûl etmiştir. Pavlus’a göre (ve Matta 19:4-6’da söylediği gibi İsa’ya göre), Âdem ile Havva gerçek insanlardı ve yaptıklarının günümüze kadar kalan kalıcı bir etkisi oldu.
i. Âdem ile Havva anlatımının kabûl edilecek ya da reddedilecek veya kinayeleştirilecek, bizim isteğe bağlı bir bölüm olmadığını anlamamız önemlidir. Pavlus’un Romalılar 5’te aktardığı ana fikre göre, kurtuluşumuzun temelini oluşturan ilkeleri ortadan kaldırmadan Yaratılış 3 gerçeğini ortadan kaldıramazsınız.
ii. “Pavlus’a göre Âdem tarihsel bir kişiden, ilk insandan çok daha fazlasıydı; ona göre Âdem aynı zamanda isminin İbranice’deki anlamı olan ‘insanlık’tı. Tüm insanlığın ilk olarak Âdem’de var olduğu düşünülmüştür.” (Bruce)
b. Günah bir insan aracılığıyla…dünyaya girdi: Pavlus bunu kanıtlamaya çalışmaz, sadece Yaratılış 3’teki hâliyle doğru olduğunu – günahın Âdem aracılığıyla dünyaya girdiğini kabûl eder. Önemli bir nokta ise insan soyunun düşüşünden Havva değil Âdem sorumludur. Havva günah işlediğinde aldatıldı ama Âdem her şeyi bildiği hâlde günah işledi (1 Timoteos 2:14).
c. Ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi: Ölüm dünyaya girdi ve Âdem’in günahının bir sonucu olarak bütün insanlara yayıldı. Tanrı, “Ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün” diyerek Âdem’i uyarmıştı (Yaratılış 2:17). Ölüm ilkesi Âdem günah işlediğinde dünyaya girmiştir ve o zamandan beri yeryüzünde hüküm sürmektedir. Her mezar, Âdem’in zamanından beri günahın yayıldığının ve hüküm sürdüğünün sessiz bir kanıtıdır.
d. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi: Ölüm ve günah birbiriyle bağlantılı olduğuna göre, tüm insanların günahkâr olduğundan emin olabiliriz – çünkü tüm insanlar ölüme tabidir. Günahsız bir insan ölüme maruz kalmaz ama her insan – en küçük bir bebek bile – ölüme maruz kaldığına göre bu, hepsinin [bütün insanlığın] Âdem’de günah işlediğini kanıtlar.
i. Bu sözler, bizim bireyselci kulaklarımıza garip gelebilir ama Pavlus hepimizin Âdem “aracılığıyla” günah işlediğimizi açıkça öğretir. Âdem yeryüzündeki herkesin ortak babasıdır; şimdiye kadar yaşamış olan her insan Âdem’in genlerinden gelmektedir. Bu nedenle, tüm insanlık aslında Âdem’de günah işlemiştir.
ii. “Bu durumda hepsi günah işledi, ‘herkesin Âdem’de günah işledi’ anlamına gelir; Âdem’in günahı herkesin günahıdır.” (Morris)
iii. Bugün insanlar herhangi bir günah işlemeden önce dahi ölümlüdürler – yani ölüme tabidirler. Ölümlülük günahın sonucu olduğuna göre, bu durum bizim kendi işlediğimiz bir günahtan dolayı değil, bizim Âdem’in günahından dolayı günahkâr olduğumuzu gösterir.
iv. Başka bir insanın yaptığı bir iş yüzünden günahkâr olmamız hoşumuza gitmeyebilir. İtiraz edebiliriz ve “Kendi ayaklarımın üzerinde durmak istiyorum ve başka bir kişinin yaptıkları yüzünden günahkâr kılınmak istemiyorum” diyebiliriz. Öte yandan, başka bir kişinin işi aracılığıyla doğru kılınmak ise, sadece başka bir kişinin eylemi yüzünden günahkâr kılınmamız hâlinde hakkaniyetli olur. Eğer Âdem tarafından günahkâr kılınmadıysak, İsa tarafından doğru kılınmamız da adil olmaz.
e. Hepsi: Bu gerçek bizi rahatsız edebilir ama yine de gerçektir. En küçük bebek bile günahkârdır ve ölüme tabidir. Davut, “Nitekim suç içinde doğdum ben, günah içinde annem bana hamile kaldı” (Mezmur 51:5) sözlerini yazdığında bunu anlamıştı.
i. Başka nedenlerden dolayı da günahkâr olarak doğduğumuzu bilebiliriz. İlk olarak, küçük bir bebeğin ne kadar bencil ve öfkeli olabileceğini düşünün. İkincisi, çocuklarımıza kötü olmayı asla öğretmek zorunda olmadığımızı düşünün – bunu tamamen kendi kendilerine öğrenirler, bu dersleri onlara öğreten eski Âdem’dir.
ii. Eğer bebekler günahkârsa, bu onların cehenneme gideceği anlamına mı gelir? Kesinlikle değil. İlk olarak, imanlıların çocuklarının imanlı bir ebeveynin varlığıyla kutsandığını biliyoruz (1. Korintliler 7:14). İkinci olarak, Davut bebeğinin kendisiyle cennette buluşacağının güvencesine sahipti (2. Samuel 12:23). Son olarak, her şeyin sonunda, tüm dünyanın yargıcı olan Tanrı’nın doğru olanı yapacağını biliyoruz (Yaratılış 18:25).
iii. Eğer cennette, imansız anne babaların çocukları varsa, bunun onlar masum oldukları için gerçekleşmediğini anlamak önemlidir. Suçlu Âdem’in oğulları ve kızları olarak bizler de suçlu doğduk. Eğer bu çocuklar cennete gidiyorlarsa, bunun nedeni onların cenneti hak eden masum kişiler olmaları değil, Tanrı’nın zengin merhametinin onlara da uzanmış olmasıdır.
2. (13-14) Bir itirazın yanıtlanması: “Yasa’yı çiğnediğimizden dolayı günahkâr olduğumuzu sanıyordum.”
Kutsal Yasa’dan önce de dünyada günah vardı; ama yasa olmayınca günahın hesabı tutulmaz. Oysa ölüm Âdem’den Musa’ya dek, gelecek Kişi’nin örneği olan Âdem’in suçuna benzer bir günah işlememiş olanlar üzerinde de egemendi.
a. Kutsal Yasa’dan önce de dünyada günah vardı; ama yasa olmayınca günahın hesabı tutulmaz: Biliyoruz ki, her şeyin temelinde şu var, Âdem’den dolayı günahkâr olduk, kendimiz yasayı çiğnediğimiz için değil… Bunun böyle olduğunu biliyoruz çünkü günah ve ölüm henüz Yasa verilmeden önce de dünyadaydı.
i. Yasa, günahı ve ölümü önlemek için çok geç kalmıştı, ayrıca günahtan ve ölümden kurtarmak için çok zayıftı.
b. Oysa ölüm…egemendi: Henüz Musa’nın zamanında yasa verilmeden önce bile ölümün tümüyle ve acımasızca hüküm sürmesi, insanın yasadan önce de günah altında olduğunu kanıtlar. Ölüm Âdem’in işlediği şekilde bir günah işlememiş olanlar üzerinde de egemendi, bu durum günah ilkesinin her insanda işlediğini gösteriyordu.
c. Gelecek Kişi’nin örneği olan Âdem: Pavlus Âdem’i İsa’nın bir örneği – bir resmi, bir temsili – olarak sunar. Hem Âdem hem de İsa başlangıçtan itibaren tamamen günahsız kişilerdi ve her ikisi de tüm insanlık üzerinde sonuçları olan şeyler gerçekleştirdiler.
3. (15-17) Âdem’in işi ile İsa’nın işi arasındaki zıtlıklar.
Ne var ki, Tanrı’nın armağanı Âdem’in suçu gibi değildir. Çünkü bir kişinin suçu yüzünden birçokları öldüyse, Tanrı’nın lütfu ve bir tek adamın, yani İsa Mesih’in lütfuyla verilen bağış birçokları yararına daha da çoğaldı. Tanrı’nın bağışı o tek adamın günahının sonucu gibi değildir. Tek suçtan sonra verilen yargı mahkûmiyet getirdi; oysa birçok suçtan sonra verilen armağan aklanmayı sağladı. Çünkü ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse, Tanrı’nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.)
a. Ne var ki, Tanrı’nın armağanı Âdem’in suçu gibi değildir: Âdem tüm insan soyu için sonuçları olan bir suç işlemiştir – Âdem’in suçunun sonucu olarak birçok kişi ölmüştür. İsa tüm insan soyu için sonuçları olan bir karşılıksız armağan vermiştir, ama farklı bir şekilde gerçekleştirdi. İsa’nın karşılıksız armağanı sayesinde Tanrı’nın lütfu birçokları yararına daha da çoğalmıştır. Âdem’in yaptığı ölüm getirmiştir ama İsa’nın yaptığı lütuf getirmektedir.
b. Birçokları öldüyse: Bu ifade, Âdem’in suçunun sonucunu tanımlamaya başlar. Hatta bununla da kalmayarak daha fazlası ortaya çıkmıştır: yargımahkûmiyet getirdi ve ölüm insanlar üzerinde egemenlik sürdü. Öte yandan, İsa’nın karşılıksız armağanının da bazı sonuçları vardır: birçokları yararına daha da çoğalan lütuf, aklanma (çünkü birçok suç İsa’nın üzerine yüklendi), bol lütuf, aklanma bağışı ve yaşamda egemenlik.
i. “Hepimiz günah işlediğimiz için ölümün hepimizin üzerinde hüküm sürdüğünü söylemiyor; Âdem günah işlediği için ölümün hepimizin üzerinde hüküm sürdüğünü söylüyor.” (Morris)
c. Ölüm egemenlik sürdüyse… aklanma bağışını alanların…egemenlik sürecekleri: Hem Âdem’in hem de İsa’nın kral olduğunu ve her birinin de bir egemenlik kurduğunu söyleyebiliriz. Âdem’in yönetiminde ölüm hüküm sürdü. İsa’nın yönetiminde ise tek adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürebiliriz.
i. Âdem’in yönetiminde ölümün ne kadar her alana eksiksiz nüfuz edecek bir şekilde hüküm sürdüğünü düşünmek insanı sarsar. Doğan herkes ölür – ölüm oranı %100’dür. Hiç kimse hayatta kalamaz. Bir bebek doğduğunda, bebeğin bir gün ölüp ölmeyeceği soru bile değildir – bir gün kesinlikle ölecektir; tek soru ne zaman öleceğidir. Bu dünyayı yaşayanların ülkesi olarak düşünürüz ama aslında burası ölenlerin dünyasıdır ve yüzyıllar boyunca yeryüzünden geçen milyarlarca insan bedeni bunu kanıtlamaktadır. Ancak Pavlus, yaşamın İsa aracılığıyla egemenlik süreceğinin çok daha kesin olduğunu söyler. İmanlının İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik süreceği ölümden de bu dünyadaki vergilerden de çok daha kesindir!
4. (18) Özet: iki adam.
İşte, tek bir suçun bütün insanların mahkûmiyetine yol açtığı gibi, bir doğruluk eylemi de bütün insanlara yaşam veren [Karşılıksız armağan] aklanmayı sağladı.
a. Tek bir suçun… bir doğruluk eylemi: Bu bölümdeki açıklamalardan dolayı, Âdem ve İsa bazen iki adam olarak bilinir. Tüm insanlık ikisi arasında temsil edilir ve her insan ya Âdem’le ya da İsa ile özdeşleştirilir. Âdem’le özdeşleşmiş olarak doğarız; İsa’yla özdeşleşmek için ise yeniden doğmamız gerekir.
i. Âdem ve İsa’nın insan soyunun iki temsilcisi olduğu fikri bazen Federal Teoloji olarak adlandırılır ya da Âdem ile İsa’dan bazen Federal Başkanlar olarak bahsedilir. Bunun nedeni federal hükümet sistemi altında temsilcilerin seçilmesi ve temsilcinin kendisini seçen halk adına konuşmasıdır. Âdem temsil ettiği kişiler adına konuşurken, İsa da kendi halkı adına konuşur.
ii. Yine şöyle itiraz eden biri çıkabilir: “Ama ben Âdem’in beni temsil etmesini asla seçmedim.” Elbette seçtiniz! İşlediğiniz ilk günahla birlikte kendinizi Âdem’le özdeşleştirdiniz. Âdem’le özdeşleşmek üzere doğduğumuz kesinlikle doğrudur ama ayrıca bireysel günah eylemlerimizle bunu seçeriz.
b. Mahkûmiyetine yol açtığı gibi… aklanmayı sağladı: Bu seçimin sonucu – yani Âdem’i ya da İsa’yı seçmek – her şey demektir. Eğer Âdem’i seçersek, yargı ve mahkûmiyet alırız. İsa’yı seçersek, Tanrı’nın karşılıksız lütuf ve aklanma armağanını alırız.
c. Bütün insanlara yaşam veren: Bu ifade, bütün insanlarınkarşılıksız bir armağanla aklandığı anlamına mı gelir? Her insan kişisel bir seçim yapmadan bile Âdem’in suçunun lanetini almıştır. Bu nedenle her insanın, kendi kişisel seçimlerinden ayrı olarak, İsa’nın itaatinin yararlarını alabileceği doğru mudur? Hiç de bile. İlk olarak, Pavlus karşılıksız armağanın suç gibi olmadığını açıkça belirtir – her ikisi de sonuçlarında ya da uygulamalarında aynı değildirler. İkincisi, Pavlus, İsa’nın işini üç ayet boyunca karşılıksız armağan olarak adlandırır ve bu sözcükleri hiçbir zaman Âdem’in işini anlatmak için kullanmaz. Bir armağan doğası gereği imanla alınmalıdır. Son olarak Pavlus, herkesin kurtulmadığını tüm Yeni Antlaşma boyunca açık bir şekilde öğretir.
i. O hâlde karşılıksız armağan bütün insanlara hangi anlamda gelmiştir? Armağanın sunulduğu ama tam olarak alınmadığı anlamında gelmiştir.
ii. Kendileri bilse de bilmese de tüm insanların İsa’nın işi sayesinde kurtulduğu düşüncesi evrenselcilik olarak bilinir. “Eğer burada evrenselcilik doktrini öğretiliyorsa, Pavlus kendisiyle çelişiyor olacaktır çünkü zaten insanları günah yüzünden mahvolmuş olarak tasvir etmiştir.” (Harrison)
5. (19) Zıtlıkların özeti.
Çünkü bir adamın sözdinlemezliği yüzünden nasıl birçoğu günahkâr kılındıysa, bir adamın söz dinlemesiyle birçoğu da doğru kılınacaktır.
a. Bir adamın sözdinlemezliği yüzünden: Âdem’in sözdinlemezliği insanlığı günahkâr kılmıştır. İsa’nın söz dinlemesi, itaati ise pek çok kişiyi doğru kılar. Her ikisi de kendi işinin etkilerini “takipçilerine” iletir.
b. Birçoğu günahkâr kılındıysa: Pavlus bu noktayı tekrar vurgular. İşin kökeninde, Âdem’in yaptıklarıyla günahkâr olduk. Ve kendimiz günah işlediğimizde elbette Âdem’i seçmiş oluyoruz. Ancak aynı ilke devam etmektedir, eğer başka bir adam bizi günahkârkıldıysa yine başka bir adamın işiyle doğru kılınabiliriz.
i. İsa’nın işinin bize herhangi bir şekilde yarar sağlamasının tek yolu budur. Eğer her insan, Âdem’in ya da İsa’nın temsili olmaksızın kendi başına kendini savunmak zorunda kalırsa, o zaman hepimiz mahvoluruz. Hiçbirimiz kurtulamayız çünkü her birimiz günah işleriz ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kalırız. Bizi sadece bizim yerimize hareket eden, günahsız bir kişi kurtarabilir ve O’nun bizim adımıza çalışması hakkaniyetlidir çünkü başka bir insan bizim adımıza hareket ederek bizi bu karmaşanın içine sokmuştur.
ii. Eğer bir banka soymuş ve suçlu bulunmuş olsam, bir arkadaşım yargıca gelip şöyle diyemezdi: “Sayın yargıç, arkadaşımı seviyorum ve onun hapis cezasını ben çekmek istiyorum. Onun yerine geçeceğim ve hak ettiği cezayı kendi üzerime alacağım.” Bu durumda yargıç şöyle cevap verecektir: “Saçmalık. Onun suçu için seni cezalandırmayacağız. Bu adil olmaz. Suçu o işledi, dolayısıyla cezasını da o çekmeli.” Ancak başka bir kişinin yaptıkları nedeniyle suçlu çıkmam hâlinde, cezayı başka bir kişinin ödemesi adil olurdu.
iii. “Ne Âdem’in ne de İsa’nın beni temsil etmesini istemiyorum; ben kendimi temsil ederim” diyen kişi iki şeyi anlamamaktadır. Birincisi, bunun gerçekten bize bağlı olmadığını anlamıyorlar. Kuralları biz koymadık, Tanrı koydu. İkincisi, kendi kişisel doğruluğumuzun Tanrı’nın önünde kirli birer paçavra gibi olduğunu anlamıyorlar (Yeşaya 64:6). Tanrı’ya göre bizim kişisel doğruluğumuz çirkin bir taklitten ibarettir; bu yüzden kendinizi savunmak kesinlikle lanetlenmek anlamına gelir.
6. (20a) Yasa’nın amacı.
Kutsal Yasa suç çoğalsın diye araya girdi;
a. Kutsal Yasa suç çoğalsın diye araya girdi: Pavlus yasanın bizi aklamadığını göstermiştir. Şimdi ise yasanın kendi başına bizi günahkâr bile yapmadığını gösterir – bizi günahkâr yapan Âdem’dir. O zaman yasa hangi amaca hizmet etmektedir? Yasanın açık bir amacı vardır ve bunun bir kısmı da suçun çoğalmasıdır. Yasa, insanın günahını Tanrı’nın kutsal standardıyla belirgin bir şekilde karşılaştırarak insanın günahını daha net ve daha görünür hâle getirir.
i. Kıymetli bir taşın kusurları, kusursuz bir taşla karşılaştırıldığında ya da zıt bir zemine konulduğunda daha belirgin hâle gelir. Tanrı’nın kusursuz yasası kusurlarımızı ortaya çıkarır ve günahımızı bizler için çoğaltır, daha belirgin hâle getirir.
b. Çoğalsın diye: Kutsal Yasa’nın günahı çoğaltması dışında başka bir yöntem daha vardır. Bir çizgi, bir sınır gördüğümde, yüreğimin günahkârlığı nedeniyle bu çizgiyi aşmaya çalışırım. Bu açıdan yasa günahı çoğaltır çünkü yasa doğru ile yanlış arasında günahkâr yüreğimin çiğnemek istediği net çizgiler çizer. Bu nedenle, yasa beni daha fazla günah işlemeye iter – ama yasada yanlış bir şey olduğundan dolayı değil, yalnızca insanlıkta derin bir yanlışlık olduğu için bu böyle gerçekleşir.
7. (20b-21) Lütfun egemenliği.
Ama günahın çoğaldığı yerde Tanrı’nın lütfu daha da çoğaldı. Öyle ki, günah nasıl ölüm yoluyla egemenlik sürdüyse, Tanrı’nın lütfu da Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla sonsuz yaşam vermek üzere doğrulukla egemenlik sürsün.
a. Günahın çoğaldığı yerde Tanrı’nın lütfu daha da çoğaldı: Eğer günah Yasa altında çoğaldıysa, lütuf İsa’nın yönetiminde günahtan daha da çok çoğaldı. Daha da çoğaldı ifadesi kelimenin tam anlamıyla, “çoğaldıkça çoğaldı” anlamına gelir. Tanrı, artan günahın çokluğu karşısında kendi lütfunu çoğaldıkça çoğalan bir şekilde üstün kılar!
i. Günahın çoğaldığı yerde Tanrı’nın öfkesinin veya yargısının daha da çoğalmasını bekleyebilirdik. Ama Tanrı’nın sevgisi o kadar müthiştir ki, gazap beklediğimiz yerde Tanrı’nın lütfu daha da çoğalmıştır.
ii. Eğer lütuf, günah üzerinde çoğaldıkça çoğalıyorsa, o zaman Tanrı’nın lütfunu aşmanın imkânsız olduğunu biliriz. Tanrı’nın bağışlayamayacağı kadar günah işlememiz mümkün değildir ama O’nun lütfunu ve bağışlamasını reddetmemiz mümkündür.
b. Öyle ki…Tanrı’nın lütfu… egemenlik sürsün: Pavlus’un daha önce belirttiği gibi, günah ölüm yoluyla egemenlik sürmüştür. Ama lütuf da hüküm sürmektedir. Lütfun egemenliği doğruluk ve sonsuz yaşamla kendini belli eder ve İsa Mesih aracılığıyla gerçekleşir.
i. Lütufdoğrulukla hüküm sürer. Pek çok kişi lütfun egemen olduğu yerde doğruluğun göz ardı edileceği ve günaha karşı gevşek bir tutum sergileneceği düşüncesine sahiptir. Ama lütfun egemenlik sürmesi hiç de böyle gerçekleşmez. Pavlus başka bir mektubunda lütfun bize ne öğrettiğini yazmıştır: Çünkü Tanrı’nın bütün insanlara kurtuluş sağlayan lütfu ortaya çıkmıştır. Bu lütuf, tanrısızlığı ve dünyasal arzuları reddedip şimdiki çağda sağduyulu, doğru, Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürebilmemiz için bizi eğitiyor (Titus 2:11-12). Lütufdoğrulukla egemenlik sürer ve lütuf doğruluğu öğretir.
ii. Lütufsonsuz yaşam vermek üzere egemenlik sürer. Tanrı’nın lütfu bize bir şey verir ve bizi bir yere götürür. Hiç bitmeyen yaşamdan daha fazlasını verir. Sonsuz yaşam, sadece öldüğümüzde değil, şu anda bize verilen mevcut yaşam kalitesi, Tanrı’nın yaşam kalitesi fikrini barındırır.
iii. Lütufİsa aracılığıyla egemenlik sürer. Lütfun egemenlik sürdüğü krallıkta bir Kral vardır ve bu Kral İsa’dır. Lütuf dolu bir yaşam tamamen İsa ve insanlar ile ilgilidir, benimle ilgili değildir. Lütuf dolu bir yaşam benliğe bakmaz çünkü Tanrı’nın bu hak edilmemiş lütfunun benlik ile ilgili herhangi bir nedenden ayrı olarak verildiğini anlar. Tüm nedenler İsa’dadır; hiçbir sebep benimle ilgili değildir. Lütuf benlik aracılığıyla değil, İsa aracılığıyla egemenlik sürer.
c. Günah nasıl…egemenlik sürdüyse, Tanrı’nın lütfu da…doğrulukla egemenlik sürsün: Lütfun egemenlik sürdüğü her yerde Tanrı’nın doğru standardına saygı gösterilecektir. Yasa yanlılarının korkusu, lütfun egemenliğinin kötü yüreklere günah işleme konusunda ruhsat vereceği olmasıdır ama Kutsal Yazılar bu korkuyu paylaşmaz. Lütuf günaha uyum sağlamaz, onunla bire bir yüzleşir ve günahı yenmek için üzerinden geçip aşar. Lütuf haksızlığa göz kırpmaz, günahla yüzleşme yöntemi çarmıhtaki kefaret ve boş kalan mezarda kazanılan zaferdir.
i. Lütuf günahın dostu değildir; onun ezeli düşmanıdır. “Sıcak soğuğa, ışık karanlığa karşı olduğu gibi, lütuf da günaha karşıdır. Ateş ve su aynı kapta bulunabileceği gibi, lütuf ve günah da aynı yürekte bulunabilir.” (Thomas Benton Brooks)
ii. John Bunyan’ın klasik eseri Çarmıh Yolcusu (Pilgrim’s Progress) “Mr. Honest (Bay Dürüst)” adında harika bir karakter vardır. Bay Dürüst, inanlının yolunda seyahat etmiş ve birçok yolcunun hâlini görmüştür – bazıları cesaretle ve güçle yola çıkmış ama geri dönmüştür. Başkaları ise başlangıçta tökezlemiş ama yolculuğu iyi bir şekilde bitirmiştir. Bazıları imanla başlamış ama yolu kuşku içerisinde tamamlamıştır, diğer bazıları ise inanlının yürüdüğü yol hakkında daha büyük bir güvenceye ulaşmıştır. Bay Dürüst belli ki Hıristiyan yaşamının yolculuğu hakkında çok şey biliyordu ve tüm bildiklerini son sözlerinde özetledi:
“Bay Dürüst arkadaşlarını yanına çağırdı ve onlara ‘Ben ölüyorum ama kimseye bir vasiyetim yok’ dedi, ‘Dürüstlüğüme gelince, onu da yanımda götüreceğim’… Ayrılacağı gün gelip çattığında, nehri geçmeye karar verdi. O gün nehir bazı yerlerde taşmıştı ama Bay Dürüst henüz hayattayken İyi Vicdan adında biriyle konuşmuş ve onu nehir kıyısında karşılaması için kendisiyle anlaşmıştı, o da böyle yaptı, Bay Dürüst elini ona uzattı, o da geçmesine yardım etti. Bay Dürüst’ün son sözleri, ‘Lütuf egemenlik sürüyor!’ oldu. İşte Bay Dürüst dünyadan böyle ayrıldı.”
©1996–present The Enduring Word Bible Commentary by David Guzik – [email protected]