Romalılar 3 – O’nun Lütfuyla Karşılıksız olarak Aklandık
A. Tanrı’nın yargılarının doğruluğu.
1. (1-2) Yahudi halkının üstünlüğü.
Öyleyse Yahudi’nin ne üstünlüğü var? Sünnetin yararı nedir? Her yönden çoktur. İlk olarak, Tanrı’nın sözleri Yahudiler’e emanet edilmiştir.
a. Öyleyse Yahudi’nin ne üstünlüğü var?: Pavlus, Romalılar 2’de yasaya ya da sünnete sahip olmanın bir Yahudi’yi kurtarmayacağını özenli bir açıklamayla anlatmıştı. Eğer durum böyleyse, o zaman “Tanrı’nın seçilmiş ulusu” olmanın ne yararı var?
i. Sonuçta, eğer Tanrı insanlar arasında ayrım yapmıyorsa (Romalılar 2:11), Yahudi olmanın ne yararı var?
b. Her yönden çoktur: Pavlus, Tanrı’nın Yahudi halkına verdiği birçok avantaj olduğunu bilir. Tanrı özellikle, İsa’nın zamanından önce, kendi yazılı vahyini aktaran Tanrı’nın sözlerini onlara emanet etmiştir. Tanrı, Yahudi halkına kendi sözünü vermiştir ve bu tarif edilemez bir armağandır.
i. “İşte bu, Tanrı’nın kütüphane bekçileri olmaları, bu göksel hazinenin onlara emanet edilmesi Yahudilerin en önemli ayrıcalığıydı.” (Trapp)
ii. Pavlus daha sonra Romalılar 9:4’te Yahudi halkının üstünlüğü konusunu genişleterek İsrail için şöyle diyecektir: evlatlığa kabûl edilenler, Tanrı’nın yüceliğini görenler onlardır. Antlaşmalar, buyrulan Kutsal Yasa, tapınma düzeni, vaatler onlarındır.
2. (3-4) Yahudilerin imansızlığı Tanrı’yı hatalı kılmaz.
Peki, kimi Yahudiler güvenilmez çıkmışsa ne olur? Onların güvenilmezliği Tanrı’nın güvenilirliğini ortadan kaldırır mı? Kesinlikle hayır! Herkes yalancı olsa bile, Tanrı’nın doğruyu söylediği bilinmelidir. Yazılmış olduğu gibi:
“Öyle ki, sözlerinde doğru çıkasın
Ve yargılandığında davayı kazanasın.”
a. Peki, kimi Yahudiler güvenilmez çıkmışsa ne olur? Yahudi halkının bir bütün olarak müjdeyi reddetmiş olması, Tanrı’nın onlara olan sadakatinin boşuna olduğu anlamına gelmiyordu. Bu, Tanrı’nın işinin boşuna olduğu ya da ortadan kalktığı anlamına gelmez.
i. “Pavlus’la birlikte, ‘Peki, kimi Yahudiler güvenilmez çıkmışsa ne olur’ demek zorundayım. Bu şimdi yeni bir şey değil çünkü Tanrı’nın vahyini reddedenler her zaman olmuştur. Peki olmuşsa ne olmuş? Siz de ben de iman etmeye devam edersek kendi yararımızadır, kendimizi sınamaya, Tanrı’nın sadakatini kanıtlamaya ve Rabbimiz Mesih’e dayanarak yaşamaya sonuna dek devam edersek kendimiz için iyi olur. Çoğumuzun da iyi bildiği gibi müjde başarısızlık değildir.” (Spurgeon)
b. Kesinlikle hayır! Herkes yalancı olsa bile, Tanrı’nın doğruyu söylediği bilinmelidir: Pavlus bize Tanrı’nın tüm eylemlerinde haklı çıkacağını hatırlatır. Sonunda, bizim haksızlığımızın bile bir şekilde O’nun doğruluğunu ve yüceliğini ilan ettiği kanıtlanacaktır – sadece yargıda olsa bile bu böyle olacaktır.
i. “Bir kimse Tanrı’nın vaadinden hayâl kırıklığı duyduğunu söyleyecek olursa, kendi yüreğini ve yaşayışını incelesin, kendinin Tanrı’nın gerçekleştirebileceği vaatleri engelleyen şeylerden uzaklaştığını görecektir, Tanrı kutsallığından ve doğruluğundan ödün vermez.” (Clarke)
ii. Spurgeon, Herkes yalancı olsa bile, Tanrı’nın doğruyu söylediği bilinmelidir sözleri hakkında şöyle der: “Bu garip ve güçlü bir ifade; yine de yeteri kadar güçlü değil. Eğer Tanrı bir şey söylüyor ve dünyadaki herkes başka bir şey söylüyorsa, Tanrı doğrudur ve tüm insanlar yalancıdır. Tanrı doğruyu söyler ve yalan söyleyemez. Tanrı değişemez; sözü de kendisi de değişmez. Başka hiç kimse inanmasa da Tanrı’nın gerçeğine inanmalıyız. Bir konuda genel bir görüş birliği olması bir Hıristiyan için hiçbir şey ifade etmez. Hıristiyan Tanrı’nın sözüne inanır ve insanların evrensel görüşlerinden daha çok Tanrı’nın sözünü düşünür.”
3. (5) İnsanın haksızlığı ve Tanrı’nın doğruluğuyla ilgili bir itiraz.
Ama bizim haksızlığımız Tanrı’nın adil olduğunu ortaya çıkarıyorsa, ne diyelim? İnsanların diliyle konuşuyorum: Gazapla cezalandıran Tanrı haksız mı?
a. Ama bizim haksızlığımız Tanrı’nın adil olduğunu ortaya çıkarıyorsa, ne diyelim? Pavlus karşıt bir argüman ortaya koyar: “Eğer benim haksızlığım Tanrı’nın doğruluğunu ortaya koyacaksa, Tanrı beni nasıl yargılayabilir? Günahım, sonuçta O’na daha fazla yücelik sunulmasına hizmet etmekte ve bu da iyi bir şey!”
b. Gazapla cezalandıran Tanrı haksız mı? Pavlus şu düşünce tarzına aşinaydı: “Tanrı her şeyi kontrol eder. Benim kötülüğüm bile eninde sonunda O’nun doğruluğunu gösterecektir. Bu nedenle Tanrı gazabını bana yüklerse haksız davranmış olur çünkü ben O’nun elindeki aletten ibaretim.”
i. Teorik olarak, bu soruyu sorabilecek en çarpıcı örnek Yahuda’dır. Yahuda’nın savunmasını duyabiliyor musunuz? “Tanrım, İsa’ya ihanet ettiğimin farkındayım ama sen bunu iyi bir amaç için kullandın. Aslında bu kötü şeyi yapmamış olsaydım, İsa çarmıha hiç gerilmeyecekti. Üstelik yaptığım şey Kutsal Yazılar’ı bile yerine getirdi. Beni nasıl yargılayabilirsin?” Yahuda’ya şöyle yanıt verilebilir: “Evet, Tanrı senin kötülüğünü kullandı ama bu yine de senin kötülüğündü. Yüreğinde hiç iyi ya da saf bir güdü yoktu. Tanrı’nın senin kötülüğünden iyilik çıkarması senin için bir övünç kaynağı değildir. Tanrı’nın önünde suçlusun.”
c. İnsanların diliyle konuşuyorum: Bu ifade Pavlus’un Kutsal Ruh’un esininden ve elçisel yetkiden yoksun olduğu anlamına gelmez. Aksine Pavlus, sadece bir insanın – hâliyle düşmüş bir insanın – Tanrı’nın adaletini sorgulama cesareti gösterebileceğini açıklar.
4. (6-8) Pavlus’un öne sürülen itiraza verdiği yanıt.
Kesinlikle hayır! Öyle olsa Tanrı dünyayı nasıl yargılayacak?
Ama Tanrı’nın her zaman doğruyu söylediği benim yalanımla yüceliği için daha açık şekilde ortaya çıkmışsa, ben niçin yine bir günahkâr olarak yargılanıyorum? Bazılarının bizi kötüleyerek, söylediğimizi ileri sürdüğü gibi niçin, “Kötülük yapalım da bundan iyilik çıksın” demeyelim? Böylelerinin yargılanması yerindedir.
a. Kesinlikle hayır! Öyle olsa Tanrı dünyayı nasıl yargılayacak? Pavlus, muhalifin sorusunu kolayca reddeder. Eğer her şey rakibinin öne sürdüğü gibi olsaydı, Tanrı kimseyi yargılayacak durumda olamazdı.
i. Tanrı’nın kendi işini tamamlamak ve adına övgü getirmek için insanın haksızlığını bile kullanacağı doğrudur – Yahuda’nın İsa’ya ihaneti buna mükemmel bir örnektir. Bununla birlikte, Tanrı’nın insanın günahıyla kendisini yüceltmesinin bir yolu da insanın haksızlığını doğru bir şekilde yargılamasıdır.
b. Tanrı dünyayı nasıl yargılayacak? Hem Pavlus’a hem de okuyucularına göre, bazılarının aklanacağı ve bazılarının da mahkûm edileceği bir yargı gününün geleceği kesindi. Pavlus’un bu noktaya itiraz etmesine gerek yoktu; o kültürde bu kolaylıkla anlaşılabiliyordu.
i. Pavlus, Tanrı’nın hem Yahudiler hem de Yahudi olmayanlar olmak üzere dünyayı yargılayacağını anlamıştı. Pavlus’un zamanındaki Yahudilerin çoğu, Tanrı’nın Yahudi olmayanları günahlarından dolayı mahkûm edeceğini ama Yahudileri günahlarına rağmen kurtaracağını düşünüyordu.
c. Ama Tanrı’nın her zaman doğruyu söylediği benim yalanımla yüceliği için daha açık şekilde ortaya çıkmışsa, ben niçin yine bir günahkâr olarak yargılanıyorum? Pavlus, soru soran bir hayali karakter düşünür ve onun itirazını yeniden dile getirir: “Eğer Tanrı benim yalanım aracılığıyla Kendisini yüceltecekse, dolaylı olarak O’nun yüceliğini artırdığım için beni nasıl hâlâ yargılayabilir?”
d. Kötülük yapalım da bundan iyilik çıksın: Bu ifade, Pavlus’un imanla aklanma doktrininin saptırılması ve hayali soru soran karakterin itirazının bir uzantısıdır. Pavlus’a itiraz eden kişinin düşüncesini en ileri noktaya götürürseniz, “Tanrı’nın daha da yüceltilmesi için olabildiğince daha çok günah işleyelim” demiş olursunuz. Bu akıl yürütme bize, bir öğretiyi incelemenin bir yolunun, o öğretinin anlamını ve sonuçlarını genişletmek, böylece nereye varacağımızı görmek olduğunu göstermektedir.
i. Elbette, kötülük yapalım da bundan iyilik çıksın Pavlus’un öğretişi değildi. Bunu öğrettiğinin ileri sürüldüğünü ve bu konuda kötülendiğini söylemektedir. Yine de Pavlus, dini eylemlerle kurtuluşu değil, İsa’ya iman aracılığıyla lütufla bağışlanmayı ve kurtuluşu duyurduğu için bu suçlamanın ortaya çıktığını görmek mümkün.
ii. Hıristiyan müjdesinin çoğu Pavlus’un duyurduğu gerçek karşılıksız lütuf Müjdesi’nden o kadar uzaktır ki, hiç kimse onları kötüleyemez ve “kötülük yapalım da bundan iyilik çıksın” diye söylediklerini ileri süremez. Eğer bazen “fazla açık” ve iman, lütuf ve Tanrı’nın işine fazla odaklanmış bir müjde vaaz etmekle suçlanıyorsak, o zaman Pavlus’la aynı kaderi paylaşıyoruz demektir.
e. Böylelerinin yargılanması yerindedir: Pavlus müjdesinin böylesine saçma bir şekilde çarpıtılmasına yanıt bile vermez. Sadece bu tür şeyleri öğreten ya da Pavlus’u bunları öğretmekle suçlayanlar hakkında böylelerinin yargılanmasının yerinde olduğunu söyler. Tanrı böyle bir şeyi öğreten ya da böyle bir şeye inanan herkesi haklı olarak mahkûm eder.
i. Tanrı’nın İsa’daki görkemli karşılıksız armağanını sözde bir günah işleme ruhsatına dönüştürmek belki de insanın ahlâksızlığının zirvesidir. Bu durum, Tanrı’nın en güzel armağanını alır, saptırır ve bu armağanla alay eder. Bu çarpıtma öylesine büyük bir günahtır ki, Pavlus bunu en sona saklar çünkü bu günah putperestin ahlâksızlığının (Romalılar 1:24-32), ahlâkçı insanın ikiyüzlülüğünün (Romalılar 2:1-5), hatta Yahudi’nin sahte özgüveninin (Romalılar 2:17-29) ötesindedir.
B. Sonuç: Tüm insanlığın Tanrı’nın önündeki suçluluğu.
1. (9) Hem Yahudi’nin hem de Yahudi olmayanların Tanrı’nın önünde suçluluğu.
Sonuç ne? Biz Yahudiler öteki uluslardan üstün müyüz? Hiç de bile. İster Yahudi ister Grek olsun, daha önce herkesi günahın denetiminde olmakla suçladık.
a. Biz Yahudiler öteki uluslardan üstün müyüz?: Pavlus doğuştan ve soydan Yahudi olduğu için (Filipililer 3:4-6), biz derken biz Yahudileri kastetmektedir. Burada anlatılmak istenen, Yahudi’nin doğası gereği Tanrı’nın gözünde bir putperestten ya da ahlâkçıdan daha doğru olmadığıdır. Pavlus putperestin de, ahlâkçının da, Yahudi’nin de günahın denetiminde ve mahkûmiyet altında olduğunu gösterir.
b. Günahın denetiminde: Bu güçlü bir ifadedir. Günaha köleliğimizden söz eder, kelimenin tam anlamıyla “günahın denetimine satılmış olmak” anlamına gelir. Doğası gereği, ister Yahudi ister Grek olsun, herkes günahın kölesi olmanın nasıl bir şey olduğunu bilir.
i. “Günahın gücü altında ama esas olarak günahın suçluluğu altında.” (Poole)
ii. Morris günahının denetiminde olmak hakkında şöyle der: “Pavlus, günahı zorba bir hükümdar olarak görür, öyle ki günahkârlar onun ‘denetimi’ altındadır (Jerusalem Bible, ‘under sin’s dominion’) ve kurtulmayı başaramazlar.”
2. (10-18) Eski Antlaşma tüm insanlığın ahlâksızlığına ve suçluluğuna tanıklık eder.
Yazılmış olduğu gibi:
“Doğru kimse yok, tek kişi bile yok.
Anlayan kimse yok,
Tanrı’yı arayan yok.
Hepsi saptı,
Tümü yararsız oldu.
İyilik eden yok, tek kişi bile!”
“Ağızları açık birer mezardır.
Dilleriyle aldatırlar.”
“Engerek zehiri var dudaklarının altında.”
“Ağızları lanet ve acı sözle doludur.”
“Ayakları kan dökmeye seğirtir.
Yıkım ve dert var yollarında.
Esenlik yolunu da bilmezler.”
“Tanrı korkusu yoktur onlarda.”
a. Doğru kimse yok, tek kişi bile yok: Bu kısımda Mezmurlar’dan (Mezmurlar 14:1-3; 5:9, 140:3, 10:7, 36:1) ve Yeşaya 59:7-8’den aktarılan alıntıların hepsi de işte bu açılış ifadesini desteklemektedir.
i. Pavlus insanın durumuna tepeden başlayıp aşağı doğru bakar. Baştan başlar ve ayaklara kadar iner. Warren Wiersbe bu bölümü “Kaybolmuş günahkârın baştan ayağa röntgeni” olarak adlandırır.
ii. İnsanlığın durumuna böyle bir bakış iç karartıcıdır. Peki bununla amaç nedir? Elçi Pavlus kendimizi kurtarma konusundaki tüm yetersizliğimizi anlamamızı ister. Düşüş insanın varlığının her parçasına işler ve düşüş nedeniyle bozulan vücut parçalarının envanteri bunu gösterir.
b. Doğru kimse yok, tek kişi bile yok: Tanrı hiç kimseyi doğru bulmuyorsa, bu hiç kimse doğru olmadığı içindir. Bazı doğru insanlar varmış da Tanrı onları göremiyormuş gibi bir durum söz konusu değildir. İsa Mesih’in dışında hiçbir zaman gerçekten doğru bir kişi olmamıştır.
i. “Âdem bile doğru değildi: masumdu – iyiyi ve kötüyü bilmiyordu.” (Newell)
c. Tanrı’yı arayan yok: İnsanın kendi isteğiyle gerçekten Tanrı’yı aradığını düşünerek kendimizi kandırırız. Peki zamanın başlangıcından beri tüm dinler, ritüeller ve uygulamalar insanın Tanrı’yı aradığını göstermiyor mu? Hiç de bile. Eğer insan arayışı başlatırsa, o zaman gerçek Tanrı’yı, Kutsal Kitap’ın Tanrısı’nı aramaz. Bunu yerine gider kendi kendine yarattığı putları arar.
i. “Böyle bir ibadette bulunduğunuz ama Tanrı’yı arayan bir tapınma gerçekleştirmediniz. İşte bu boş dindarlıktan bıktım. Bu her yerde karşımıza çıkıyor; buna Tanrı’yla paydaşlık kurma diyemeyiz, Tanrı’ya ulaşma diyemeyiz; aslında bunun hiçbir yerinde Tanrı yok.” (Spurgeon)
d. Tümü yararsız oldu: Yararsız sözcüğü meyvenin çürümesi anlamını taşır. Bir şeyin kalıcı olarak çürümesi ve bu nedenle de yararsız hâle gelmesi ifade edilir.
e. Ağızları açık birer mezardır: Pavlus Mezmurlar’dan yaptığı bu alıntılarla insan bedeninin neredeyse her parçasının suçlu olduğunu vurgulamaktadır. Boğaz, dil, dudaklar, ağız, ayaklar ve gözler günahla ve Tanrı’ya karşı isyanla doludur.
i. Ayakları kan dökmeye seğirtir: “Daha fazla ayrıntı için günlük gazetelerinizi okuyun!” (Newell). Örneğin, Los Angeles Times 1992 yılında Los Angeles kentindeki cinayetlerin 800 gibi rekor bir seviyeye ulaştığını bildirmiştir.
f. Tanrı korkusu yoktur onlarda: Bu, bütün düşünceyi özetler. Tanrı’ya karşı işlenen her günah ve isyan, O’na gereken saygıyı duymadığımız için gerçekleşir. Günahın olduğu yerde Tanrı korkusu da yoktur.
i. John Calvin Tanrı korkusu üzerine şunları söyler: “Kısacası Tanrı korkusu, kötülüğümüzü engelleyen bir dizgin olduğu için, Tanrı korkusu eksik olduğunda, her türlü ahlâksızlığı yapma özgürlüğüne sahip olduğumuzu düşünürüz.”
3. (19-20) Özet: Yasa bizi günahımızdan ve günahın hak ettiği cezadan kurtaramaz.
Kutsal Yasa’da söylenenlerin her ağız kapansın, bütün dünya Tanrı’ya hesap versin diye Yasa’nın yönetimi altındakilere söylendiğini biliyoruz. Bu nedenle Yasa’nın gereklerini yapmakla hiç kimse Tanrı katında aklanmayacaktır. Çünkü Yasasayesinde günahın bilincine varılır.
a. Kutsal Yasa’da söylenenlerin: Pavlus, insanın tamamen günahlı olduğunu anlatan o korkunç tarifin bize yasadan geldiğine işaret eder ve Yasa’nın yönetimi altındakiler için tasarlanmışmış olduğunu, her eleştiriyi susturmak ve insanlığın evrensel suçluluğunu göstermesi için pânlandığını vurgular – öyle ki, bütün dünya Tanrı’ya hesap versin.
i. “Şunu da ekleyebiliriz, burada sayılan tüm ahlâksızlıklar her bireyde belirgin bir şekilde bulunmasa da, daha önce gözlemlediğimiz gibi, insan doğasına haklı olarak yüklenebilirler.” (Calvin)
b. Yasa’nın yönetimi altındakilere söylendiğini: Eğer Tanrı yasaya sahip olanlara ve yasayı yerine getirmeye çalışanlara bu şekilde konuşuyorsa, Yasa’nın gereklerini yapmakla hiç kimsenin Tanrı katında aklanmayacağı açıktır.
i. Pavlus’un zamanındaki birçok Yahudi’nin, Eski Antlaşma’da kötülüğü anlatan her bölümünü kendilerine değil, sadece Yahudi olmayanlara uyarladıklarını unutmayın. Pavlus, Tanrı’nın Yasa’nın yönetimi altındakilere konuştuğunu açıkça belirtir.
c. Yasa’nın gereklerini yapmakla hiç kimse Tanrı katında aklanmayacaktır: Yasa bizi kurtaramaz. Yasa kimseyi aklayamaz. Günahın bilincine varıldığını göstermesiyle yararlıdır ama bizi kurtaramaz.
i. Âdem ile Havva’nın zamanından beri insanlar kendilerini Yasa’nın gereklerini yapmakla aklamaya çalışmışlardır. Aden Bahçesi’nde Âdem incir yapraklarından örtüler yaparak kendini Tanrı’nın önünde kabûl edilebilir kılmaya çalışmış ve başarısız olmuştur. Kutsal Kitap’ın en eski kitabı olan Eyüp’te bu sorun açık bir şekilde ortaya konur: Tanrı’nın önünde insan nasıl haklı çıkabilir? (Eyüp 9:2). Tanrı burada Pavlus aracılığıyla, yanıtın bir kısmını açıklığa kavuşturur – yanıt Yasa’nın gereklerini yapmaktadır değil, iyi işler yapmaktadır.
ii. Bunu derinden anlamaya ne kadar çok ihtiyacımız var – Yasa’nın gereklerini yapmakla hiç kimse Tanrı katında aklanmayacaktır!
· Bu durum, artık çiğnenmiş olan yasanın bizi sadece mahkûm edebileceği – bizi asla kurtaramayacağı anlamına gelir.
· Bu durum, artık Tanrı’nın yasasını mükemmel bir şekilde yerine getirmeye başlasak bile geçmişteki itaatsizliğimizi telafi edemez ya da şimdiki suçluluğumuzu ortadan kaldıramaz.
· Bu durum, kutsal yasaya uymanın Tanrı’nın istediği kurtuluş yolu OLMADIĞI ya da Yeni Antlaşma ile gördüğümüz kutsamanın bu kutsama OLMADIĞI anlamına gelir.
d. Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine varılır: J.B. Phillip’in bu ifadeyi yorumlayışı çarpıcıdır. Kendisi şöyle yazar: “Yasa’nın düz çizgileri bize ne kadar eğri olduğumuzu gösterir.”
i. “Birisi çıkıp da bu yasanın yararsız olduğunu düşünmesin diye, Pavlus yasanın işlevini ortaya koymaya devam eder ama insanların düşündüklerinden çok farklı bir sonuç ortaya çıkar.” (Poole)
C. Tanrı’nın doğruluğunun açıklanması.
1. (21) Doğruluğun açıklanması.
Ama şimdi Yasa’dan bağımsız olarak Tanrı’nın insanı nasıl aklayacağı açıklandı. Yasa ve peygamberler buna tanıklık ediyor.
a. Ama şimdi: Bu sözler Romalılar 3:20’deki yargıdan Romalılar 3:21’deki aklanmaya en görkemli geçişi sağlar.
i. Ama şimdi Tanrı’nın İsa Mesih’teki işinin yeni bir iş olmasından söz eder – işte bu gerçekten Yeni Antlaşma’dır. Yasa ve Peygamberler buna tanıklık ediyor ifadesi Tanrı’nın eski zamanlardaki işiyle hâlâ bir süreklilik olduğunu hatırlatır.
b. Yasa’dan bağımsız olarak: Yasa bizi kurtaramaz ama Tanrı yasadan bağımsız olarak bizi kurtaracak bir aklama (doğruluk) açıklamaktadır. Tanrı’nın İsa Mesih’teki kurtuluş plânının özü budur. Bu kurtuluş, yasadan bağımsız olarak, kendi kazanımlarımızdan, kendi hak edişlerimizden, kendi erdemlerimizden ayrı olarak sunulan bir kurtuluştur.
c. Yasa ve Peygamberler buna tanıklık ediyor: Bu aklama (doğruluk) yeni bir şey değildir. Bunu Pavlus “icat” etmemiştir. Uzun zaman önce öngörülmüştür, Yasa ve Peygamberler tarafından tanıklık edilmiştir. Eski Antlaşma bu aklamanın (doğruluğun) geleceğini söylemiştir.
d. Yasa’dan bağımsız olarak: Tanrı’nın aklaması (doğruluğu) Eski Antlaşma’dan ayrı olarak açıklanmamıştır, aksine yasa ilkesinden bağımsız olarak açıklanmıştır. Bu tür aklanma, Tanrı’nın huzurunda hak etme ve kazanma düşüncesi temeline dayanan Tanrı’yla resmi bir ilişkiden bağımsızdır.
i. “Yunanca, bu büyük ifadeyi, yasadan bağımsız (choris nomou) ifadesini cümlenin en başına yerleştirir ve bu İlâhi aklamanın (doğruluğun), yasayı mükemmel bir şekilde uygulamaktan veya herhangi bir insan gayretinden tamamen ayrı olduğunu en güçlü şekilde ortaya koyar.” (Newell)
ii. Tanrı’nın aklaması (doğruluğu), yasayı yerine getirme yeteneğimiz ile Tanrı’nın mükemmel standardı arasındaki boşluğu dolduracak bir şey olarak bize sunulmamıştır. Kendi doğruluğumuzun eksik kalan kısmını tamamlamak için bir ek değildir, kendi doğruluk gayretlerimizden tamamen bağımsız olarak verilmiştir.
2. (22) Bu doğruluğun insana nasıl açıklandığı.
Tanrı insanları İsa Mesih’e olan imanlarıyla aklar. Bunu, iman eden herkes için yapar. Hiç ayrım yoktur.
a. İman eden herkes için: Romalılar 3:21’de Pavlus bu aklanmanın (doğruluğun) nasıl gelmediğini anlatır. Aklanma, Yasa’nın eylemleri aracılığıyla gelmez, Yasa’dan bağımsızdır. Şimdi ise Pavlus, kurtuluş sağlayan bu aklanmanın (doğruluğun) nasıl geldiğini anlatır. Bu doğruluk, İsa Mesih’e olan imanla aklar. Bunu, iman eden herkes için yapar.
b. İsa Mesih’e olan imanlarıyla: Tanrı’nın aklamasına (doğruluğuna) iman ile kavuşmuyoruz; iman aracılığıyla kavuşuyoruz. Aklanmayı (doğruluğu) kendi imanımızla kazanmıyoruz. Aklanmayı (doğruluğu) İsa Mesih’e olan iman aracılığıyla alıyoruz.
i. İmanlarıyla ifadesi, “imanın kurtuluş kazandıran bir erdem olmadığına işaret eder. İman, armağanın verilmesi için kullanılan bir araçtan başka bir şey değildir.” (Morris)
ii. “Ancak iman Tanrı’ya ‘güvenmek’ ya da Tanrı’nın bir şey yapmasını ‘beklemek’ değil, Tanrı’nın Oğlu olan Mesih’in şahsiyetine ve Mesih’in çarmıhta bizim için yaptığı işe ilişkin tanıklığına güvenmektir… Güven üzerine kurulu yaşam, kurtaran imandan sonra başlar… güven her zaman Tanrı’nın ne yapacağını bekler ama iman Tanrı’nın söylediklerinin yapılmış olduğunu görür ve Tanrı’nın sözüne inanır, Tanrı’nın sözünün doğru olduğuna ve bu söze göre bir hayat yaşamamız gerektiğine ikna olur.” (Newell)
c. Hiç ayrım yoktur: Bu doğruluğu elde etmenin başka bir yolu yoktur. Bu doğruluk yasaya itaat ederek kazanılmaz; İsa Mesih’e iman ederek kazanılan bir doğruluktur.
i. Her insan kendi kendinin avukatıdır başlıklı küçük bir kitap var. Bugünlerde bazı insanlar, sanki herkes kendi kendinin kurtarıcısı olması gerekiyormuş gibi düşünüyor ama diyelim ki elimde bir düzine İncil olsaydı ve ben bunları ayırıp doğru kişiye doğru kitabı vermek zorunda olsaydım, ne kadar zor durumda kalırdım! Sanırım çoğu zaman sizin müjdenizi bir başkasına, bir başkasının müjdesini de size vermem gerekirdi; ve her şey ne kadar da karışık olurdu! Oysa artık evrensel bir tedavi var. İsa Mesih’in kanı ve doğruluğu ona iman eden herkesi kurtaracaktır çünkü ‘hiç ayrım yoktur’.” (Spurgeon)
3. (23-24) İnsanın evrensel ihtiyacı ve Tanrı’nın evrensel teklifi.
Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. İnsanlar İsa Mesih’te olan kurtuluşla, Tanrı’nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar.
a. Aklanırlar: Pavlus kurtuluşla ilgili öğretisini üç tema etrafında geliştirir. Burada vurgu, ilk üç vurgudan ilkidir. Diğer ikisi ise sonraki ayetlerde ele alınmaktadır.
· Aklanma, adli mahkemeden bir tasvirdir.
· Kefâret, köle pazarından bir tasvirdir.
· Gazabı yatıştırma, din dünyasından bir imgedir; kurban sunma yoluyla Tanrı’nın öfkesini dindirmedir.
i. Aklanma, adil bir Yargıç karşısında insanın suçlu olma sorununu çözer. Kefâret insanın günaha, dünyaya ve şeytana köle olma sorununu çözer. Kurban Yaratıcımızı kederlendiren sorunu çözer.
b. Herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı: Bu evrensel ifadeye, evrensel bir teklifle, Tanrı’nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanma teklifiyle yanıt verilir. Bu teklif iman edecek herkese açıktır.
i. Morris, Moule’den şu alıntıyı aktarır: “Fahişe, yalancı, katil hepsi de Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kalmıştır ama sen de öylesin. Belki onlar bir madenin dibindedir, sen ise Alp Dağları’nın bir tepesinde duruyorsun ama sen de onlar kadar yıldızlara dokunamıyorsun.” Herkes yoksun kaldı ama herkesin Tanrı’nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanması mümkün.
c. Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı: Yoksun kaldığımız her noktayı tarif etmemiz imkansız ancak burada insanın Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kalması ile ilgili dört önemli noktayı vurgulayacağız.
i. Sözlerimizde, düşüncelerimizde ve eylemlerimizde Tanrı’ya hak ettiği yüceliği verme konusunda başarısız olduk.
ii. Tanrı’nın sadık hizmetkârlarına verdiği yüceliği ve ödülü hak etmede başarısız olduk ve dolayısıyla yüceliği ve ödülü reddettik.
iii. Tanrı’nın benzerliğine dönüşmeyi reddederek O’nun yüceliğini gerektiği gibi yansıtmada başarısız olduk.
iv. Tanrı’nın tüm tarihin sonunda halkına bahşedeceği nihâi yüceliği elde etmede başarısız olduk.
d. Tanrı’nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar: Böylesine günahlı bir durumda olduğumuz için, aklanmamızın tek yolu karşılıksız olarak aklanmaktır. Bu aklanmayı iyi işlerimizle satın alamayız. Eğer bize karşılıksız olarak verilmemişse, ona sahip olamayız. Bu yüzden Tanrı’nın lütfuyla – hak ettiğimize bakılmaksızın bize verilen hak edilmemiş lütufla – karşılıksız olarak aklanırız. Bu sadece veren kişinin kendi gönülden istemesiyle verilir ve alan kişinin hiçbir katkısı yoktur.
i. Karşılıksız eski Grekçe dorean sözcüğüdür. Bu sözcüğün Yeni Antlaşma’nın diğer bölümlerindeki kullanılış biçimi sözcüğü anlamamıza yardımcı olur. Matta 10:8 (Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin) ve Vahiy 22:17 (Dileyen, yaşam suyundan karşılıksız alsın) bu sözcüğün sadece “ucuz” ya da “indirimli” değil, gerçekten karşılıksız anlamına geldiğini göstermektedir. Eski Grekçe dorean sözcüğünün belki de en çarpıcı kullanımı Yuhanna 15:25’te yer alır: Yok yere (dorean) benden nefret ettiler. İsa’da insanların nefretini hak eden hiçbir şey olmadığı gibi, bizde de aklanmayı hak eden hiçbir şey yoktur – aklanmamızın tüm nedenleri Tanrı’dadır.
ii. Calvin hem karşılıksız hem de lütuf sözcüklerinin kullanımı üzerine şunları söylemiştir: “Böylece Pavlus, her şeyin Tanrı’dan olduğunu ve bizden gelen hiçbir şey olmadığını göstermek için bu sözcüğü tekrarlar… hatta yarım bir lütuf gibi bir durum söz konusu olduğunu düşünmeyelim diye, tekrarları kullanarak ne demek istediğini daha güçlü bir şekilde iletir ve aklanmamızın tek sebebinin yalnızca Tanrı’nın merhameti olduğunu ortaya koyar.”
e. İnsanlar İsa Mesih’te olan kurtuluşla: Pavlus’un müjdesi yine İsa Mesih’i merkez alır. Kurtuluş O’nda verilen kefaret sayesinde mümkündür. Tanrı bize doğruluğunu İsa Mesih’ten ayrı olarak veremez.
f. Kurtuluşla: Bu ifade, bir şeyi geri satın alma fikrini içerir ve bir maliyet söz konusudur. Ancak bedeli ödeyen Tanrı’dır ve böylece karşılıksız olarak aklanmış oluruz.
i. Kurtuluş (kefaret) olarak tercüme edilen sözcüğün kökeni, savaş esirlerinin bir bedel ödenerek serbest bırakılmasını anlatıyordu ve “fidye” olarak biliniyordu. Zaman geçtikçe, yine bir bedel ödenerek kölelerin özgürlüklerine kavuşmasını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
ii. Kurtuluş (kefaret) fikri İsa’nın bizi satın aldığı anlamına gelir; bu nedenle biz O’na aitiz. Pavlus bu düşünceyi başka bir mektubunda dile getirmiştir: Bir bedel karşılığı satın alındınız; onun için Tanrı’yı bedeninizde yüceltin (1. Korintliler 6:20).
4. (25-26) İsa’nın ölümü, Tanrı’nın adil yargısı konusunda nasıl kefaret etti?
Tanrı Mesih’i, kanıyla günahları bağışlatan ve imanla benimsenen kurban olarak sundu. Böylece adaletini gösterdi. Çünkü sabredip daha önce işlenmiş günahları cezasız bıraktı. Bunu, adil kalmak ve İsa’ya iman edeni aklamak için şimdiki zamanda kendi adaletini göstermek amacıyla yaptı.
a. Tanrı’nın…kurban olarak sundu: İsa, ölümüyle (kanıyla) bizim için bir kurban (kurban yerine geçen) oldu. İsa bizim yerimize yargılandığı için Baba, yargıyı hak edenleri bağışıp günahı yargılama konusundaki adaletini gösterebilmiştir.
i. Wuest kurban hakkında şunları söyler: “Bu sözcük klasik biçimiyle, Yunan tanrılarını bir kurbanla yatıştırma eylemi için kullanılırdı… başka bir deyişle, kurban tanrının öfkesini dindirmek için sunulurdu.”
ii. NIV tercümesi, kurban sözcüğünü kefaret kurbanı olarak çevirir; Living Bible ise: günahlarımızın cezasını üstlenmek olarak tercüme eder.
b. Kurban olarak: Eski Yunanca’da kefaret anlamına gelen hilasterion sözcüğü Septuagint’te, bağışlanma kapağı için de kullanılır; bağışlanma kapağı günahın kefareti olarak kurban kanının serpildiği Antlaşma Sandığı’nı örten kapaktır. Bu paragrafın, “İsa bizim için bağışlanma kapağıdır” anlamına geldiğini söyleyebiliriz ama muhtemelen en dolambaçsız şekilde kefaret – kurban yerine geçme – fikri anlatılmaktadır.
i. Aynı zamanda, “bağışlanma kapağı” fikri, kefaretin bir resmi olarak ihmal edilmemelidir. Antlaşma Sandığı’nın içinde insanın işlediği büyük günahın kanıtı vardı: yasa tabletleri vardı; minnettar kalmadan yedikleri man ekmeği; insanın Tanrı’nın önderliğini reddettiğini gösteren Harun’un tomurcuklanmış değneği vardı. Antlaşma Sandığı’nın üzerinde yukarıda, güzel altın keruvlar arasında tahtta oturan Tanrı’nın kutsal varlığının sembolleri vardı. Bunların arasında bağışlanma kapağı duruyordu ve Günahları Bağışlatma Günü’nde (Levililer 16) kurban kanı bağışlanma kapağı üzerine serpildiğinde, imana gelen günahkârlar adına – onların yerine geçen bir vekil kurban edildiği için Tanrı’nın gazabı önlenmiş oluyordu. Böylece İsa’nın, suçlu günahkârlar ile Tanrı’nın kutsallığı arasında duran “bağışlanma kapağı” olduğunu söyleyebiliriz.
c. Tanrı…günahları bağışlatan…kurban olarak: Bu ifade, İsa’nın bir şekilde yolunu bulup isteksiz ve gönülsüz olan bir Baba’yı, gazabını geri çekmesi konusunda ikna etmediğini gösterir. Tersine, kurban sunulmasını başlatan Baba Tanrı’ydı: Tanrı…günahları bağışlatan.
d. Günahları cezasız bıraktı: Tanrı sabretti ve gelecek olan Mesih’e iman eden Eski Antlaşma kutsallarının günahlarını cezasız bıraktı. Bu günahlar çarmıhta cezasız bırakılmadı, bedelleri ödendi.
i. Buradaki, Eski Antlaşma’da hayvan kurban edilmesinin gerisindeki fikir, gelecek olan Mesih’e imanla bakanların günahlarının bir tür “senetle” ya da borç senediyle “örtüldüğü” fikridir. Bu geçici örtü, bedelin çarmıhta eksiksiz ödenmesiyle rehinden kurtarılmıştı.
ii. İsa’nın çarmıhta yaptığı iş, Tanrı’yı, çarmıhtan önce işlenen günahları kolayca geçiştirdiği suçlamasından kurtarmıştı. Bu günahlar bir süre için cezasız bırakıldı ama en sonunda bedelleri ödendi.
e. Adil kalmak ve İsa’ya iman edeni aklamak için…kendi adaletini göstermek amacıyla: Tanrı çarmıhta insana aklanma (“suçsuzdur” şeklinde yasal bir kararın açıklanmasını) sunarak doğruluğunu göstermiş ve aynı zamanda tamamen adil kalmıştır (çünkü günahın haklı cezası çarmıhta ödenmiştir).
i. Aslında bir kişinin adil olduğunu anlamak çok kolaydır – adil bir yargıç gibi, her suçlu günahkârı cehenneme gönder. Bir kişinin aklanmayı nasıl sağlayacağını görmek de çok kolaydır – tüm günahkârlara affedildiklerini ilan et, “Affedildiğinizi ilan ediyorum. Hepiniz ‘suçsuz’ ilan edildiniz” de. Ancak sadece Tanrı bu iki yolu aynı anda mümkün kılmıştır, İsa’ya iman edenleri aklamak için hem adil kalmış hem de aklamayı sağlamıştır.
ii. “Burada Tanrı’nın hem adaletini hem de merhametini en açık şekilde göstermeyi plânladığını öğreniyoruz. Bir kurban talep ederek ve kaybolmuş bir dünyaya başka bir şekilde kurtuluş vermeyi kesinlikle reddederek adaletini; ve adaletinin gerektirdiği kurbanısağlayarakmerhametini göstermeyi istemiştir.” (Clarke)
5. (27) İsa Mesih’in müjdesi aracılığıyla gelen kurtuluşla övünmek seçim dışı bırakılmıştır.
Öyleyse neyle övünebiliriz? Hiçbir şeyle! Hangi ilkeye dayanarak? Yasa’yı yerine getirme ilkesine mi? Hayır, iman ilkesine.
a. Öyleyse neyle övünebiliriz? Övüneceğimiz hiçbir şey olmamalıdır. Çünkü O’nun lütfuyla karşılıksız olarak aklandığımız için, kendimizi övmeye ya da övünmeye yer yoktur.
b. Hangi ilkeye dayanarak? Övünme ve iftihar etme, yasada bunlara karşı özel bir bölüm olduğu için seçenek dışı bırakılmamıştır. Tersine, övünmenin seçenek dışı bırakılmasının sebebi, iman aracılığıyla karşılıksız sahip olduğumuz kurtuluşla tamamen uyumsuz olduğu içindir. Övünme, iman ilkesine dayanarak seçenek dışı bırakılmıştır.
c. İman ilkesine: Övünmeye yer yok! Bu nedenle doğal insan Tanrı’nın lütfuyla karşılıksız aklanmaktan nefret eder. Lütuf onun (sözde) faziletlerini tanımayı kesinlikle reddeder ve gururuna hiçbir şekilde alan bırakmaz.
6. (28-30) Aklanma (Tanrı’nın mahkemesinden beraat etme) hem Yahudiler hem de Yahudi olmayanlar için yasanın gereklerini yapma dışında bir durumdur.
Çünkü insanın, Yasa’nın gereklerini yaparak değil, iman ederek aklandığı kanısındayız. Yoksa Tanrı yalnız Yahudiler’in Tanrısı mı? Öteki ulusların da Tanrısı değil mi? Elbet öteki ulusların da Tanrısı’dır. Çünkü sünnetlileri imanları sayesinde, sünnetsizleri de aynı imanla aklayacak olan Tanrı tektir.
a. Yasa’nın gereklerini yaparak değil, iman ederek aklandığı: Burada söz konusu olan imanla aklanmamız ve buna ek olarak yasanın gereklerinden yapabileceğimiz ne varsa yapmamız değildir. Sadece iman ederek aklandık, Yasa’nın gereklerini yaparak değil.
i. “Yasanın tüm gerekleri hariç tutulduğu için geriye sadece iman kalmıştır. İşte Luther durumu bu şekilde tercüme etti ve onun zamanından beri Sola Fide bir slogan hâline geldi.” (Lenski)
b. Yasa’nın gereklerini yaparak değil: Yakup, Yakup 2:14-26 gibi ayetlerde bununla çelişiyor gibi görünmüyor mu? Yasa’nın gereklerini yapmadansadece iman ile kurtulduğumuzu nasıl söyleyebiliriz?
i. Tek başına imanın kurtardığı doğrudur ama gerçek iman, kurtaran iman, farklı bir karaktere sahiptir. Gerçek iman sadece belirli gerçekleri kabûl etmek değil, zihni ve iradeyi Tanrı’yla uyum içinde yönlendirmektir. Yakup kitabının tüm amacı bu kurtaran imanın karakterini tanımlamaktır.
ii. Calvin şöyle açıklar: “Yakup’un, insanın sadece imanla değil, aynı zamanda işlerle de aklandığını söylemesi, önceki görüşle [sadece imanla aklanma görüşüyle] çatışmaz. İki görüşün uzlaştırılması, esas olarak Yakup’un izlediği tartışmanın yönüne bağlıdır. Çünkü onun sorusu, insanların Tanrı’nın önünde doğruluğa nasıl eriştikleri değil, aklandıklarını başkalarına nasıl kanıtladıklarıdır; çünkü onun amacı, boş yere iman sahibi olmakla övünen ikiyüzlüleri çürütmekti… Yakup’un kastettiği, insanın sahte ya da ölü bir imanla aklanamayacağından başka bir şey değildi ve doğruluğunu işleriyle kanıtlaması gerekiyordu.”
c. Elbet öteki ulusların da Tanrısı’dır: Bu aklanma hem Yahudiler’e hem de öteki uluslardan olanlara sunulur. Teklifin kapsamlı karakteri basit bir gerçekle ortaya konur: öteki ulusların da Tanrısı değil mi? Elbette Tanrı öteki ulusların da Tanrısıdır. Eğer tek bir Tanrı varsa, o zaman Tanrı Yahudilerin Tanrısı olduğu kadar öteki ulusların da Tanrısıdır. O’nu Tanrı olarak tanımaları sadeceöteki uluslara bağlıdır.
d. Sünnetlileri imanları sayesinde, sünnetsizleri de aynı imanla aklayacak olan Tanrı tektir: Bu aklanma sadece hem Yahudiler hem de Yahudi olmayanlar için aynı şekilde geçerli olmakla kalmaz ama aynı zamanda hem Yahudiler hem de Yahudi olmayanlar tarafından aynı şekilde alınır. Tek bir Tanrı hem Yahudi’yi hem de Yahudi olmayanları akladığına göre, onları aynı şekilde aklar: imanları sayesinde… imanla.
7. (31) Peki yasaya ne olacak?
Öyleyse biz iman aracılığıyla Kutsal Yasa’yı geçersiz mi kılıyoruz? Hayır, tam tersine, Yasa’yı doğruluyoruz.
a. Öyleyse biz iman aracılığıyla Kutsal Yasa’yı geçersiz mi kılıyoruz? Bir kişinin şöyle sorduğunu düşünebiliriz: “Yasa bizi doğru yapmayacaksa, öyleyse ne işe yarıyor? Pavlus, az önce yasayı geçersiz kıldın. Tanrı’nın yasasına karşı geliyorsun.”
b. Kesinlikle hayır! Elbette Pavlus Kutsal Yasa’yı geçersiz kılmıyor. Elçi Pavlus’un Romalılar 4’te açıklayacağı gibi yasa, yasanın gereklerinden ayrı olarak, imanla aklanma müjdesinin geleceğini öngörmüştür. Bu nedenle müjde, yasanın öngörülerini tamamlayarak yasayı doğrular.
©1996–present The Enduring Word Bible Commentary by David Guzik – [email protected]